Halk kulübüne düşmanlık nereden geldi?
Aziz Yıldırım Fenerbahçe’nin başına 1998 yılında geldi. O
zaman Fenerbahçe Türkiye’nin en büyük takımlarından biriydi. Sonra gelişmeye
başladı. Galatasaray 2000 yılında ciddi başarılara imza atarken Aziz Yıldırım
kötü bir insan değildi kimse için. Sonra biz daha iyi olmak için neler
yapabilirizi düşünürken, Aziz Yıldırım yanlışları düzelterek yola devam etti. Öncelikle Aziz Yılmaz’ın başını çektiği vakıfçıları,
dernekçileri olması gereken çizgiye çekti. Bugün ortaya çıkan bu insanların
neden çıktığı ve klübün nerelere geriletilmeye çalışıldığını buradan kestirebiliriz.
Sonra devam etti Fenerbahçe ve kendi gemisini yürüten efendilerle yollar
kesişmeye başladı.Kutlualp ile başlayan Tahir Kıran ile devam eden bir süreç. Var
olan düzenin bozukluğunu bir bilen olarak gören Aziz Yıldırım, bunlara alet
olmadığı dönemde Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe düşmanlığı başladı.
Aziz başkanın Türk sporu ve sporcusu için söylediği herşey
aleyhine kullanılır oldu. En basitinden “GS’ın UEFA şampiyonluğu bir tesadüftür”
başlıklı haberler yapıldı. Halbuki haberin tamamında anlatılan, “bir ekol
oluşturamadığımız için bizler kazandığımız başarıların devamını getiremiyoruz;
oyuncularımızı lisanslı aldığımız yaşlar dahi çok geç, o saatten sonra ne
öğretebilirsin ki” idi. Ama bu yaklaşım dahi sadece GS’a laf atma şeklinde
manşetten verildi. Stad inşaatında orada bulunanlar gece bile gelip başkanının
inşaatı kontrol ettiğini söylemeleri bir efsane gibi yayıldı. Bir doğruya, on yalan/yanlış
karşılığı ile yapılan haberler, klübü kendi içine çekilmeye ve dışarıya kaptmaya
başladı. Yöneticilerimiz ve sporcularımız belli kıstaslar dışında demeç
vermemeye başladı. Bu seferde masa başı muhabirler sayfa doldurmak için yalan
haber yapmaya ve transfer dedikoduları çıkarmaya başladılar. O kadar ki bugün kulübün
web sitesinin ana sayfasında transfer spekülasyonları ile ilgili bir bölüm var.
Yapılan tesislere “sadece bina inşa ediyor, sportif başarı yok” diye laf atılan başkanın döneminde gelen veya ucundan kaçırdığımız her kupada ya çamur atıldı ya da “ağlamayın” edebiyatı yapıldı. Bizler, bir bütün camia olarak hep aynı şeyi söyledik: “Kurallar herkese aynı şekilde uygulansın, bir standart olsun” iken bize yapılan her şeyi mübah gösteren yanlı yayınlar ve kulüpler bizim feryatlarımızı hakemleri, federasyonu etkilemek olarak lanse edip, kamuoyunda bizi kötü göstermeye başladılar ve bu konuyu şampiyonluk yarışın sonuna doğru iyice sulandırdılar. Fenerbahçe ve Galatasaray başkanlarının bir araya gelişini Beşiktaş başkanı “bizi aralarına almıyorlar, biz de büyüğüz” diye yorumlarken, kendilerinin toplantılarını yorumlamaktan uzak kaldılar. Kendi sözlerini iki defa onaylar davranmayan bu telaştaki kulüpler bizlerin yükselişini durdurmak için yerlerinde durmadılar ve Haluk Ulusoy’u tekrar başkan seçtikleri dönemde Türk basınında gördüğüm bir utanç fotoğrafı ile bugünlere ışık oldular: Seçilen Haluk Ulusoy’a sarılarak ağlayan BJK başkanı Yıldırım Demirören. Allah bizleri de , yöneticilerimizi de bu durumlara düşürmesin. Daha sonra BJK’a gelen Türkiye kupası şampiyonluklarını lütfen herkes çok dikkatli incelesin. İzmir’de kupayı bizden alan Demirören kupayı TFF başkanının ailesine götürüken biz seramoniye çıkmadığımız için ceza aldık.
Her birimiz biliriz Hasan Kabze’nin İnönü’de BJK’a attığı son dakika golünden önce BJK’li bazı futbolcuların gol atmama telaşını. Şampiyonluğu son maçta kaçırdığımız Denizli maçının olduğu ay GS’ın hesaplarında eksik varmış. Sadece o kadar; araştıran, başkan bas bas bağırsa da bakan yok. Olmadı, olmayacak. Koskoca Genelkurmay Başkanı’nın terör örgütü lideri adledildiği ülkede istenmediği sürece kime dokunulabilir ki? Ben size diyeyim ege bölgesinde Polat Holding’e ait bir şirketler grubunda hep ödenen maaşların o ay ödenememesi bir başka işaret olabilr.
Ama içimizi en acıtan ne kaçan şampiyonluklar ne de kupalar
oldu. İçimizi acıtan bugün kü Kulüpler Birliği'nin biricik üyesi İlhan Cavcav’ın
Fenerbahçe’yi PKK’ya, Aziz başkanı Abdullah Öcalan’a benzetmesi ve kimsenin
ağzını açıp tek bir laf etmemesiydi. Şimdi o Aziz başkan ve Fenerbahçemiz
yargılanıyor.
Neden böyle oldu. Şöyle: Havuz için anlaşan üç büyük kulüp
yöneticilerinden Özhan Canaydın ve BJK başkanının Aziz başkanı satmasından
sonra Fenerbahçe Kulüpler Birliği’nde başkan seviyesinde temsil edilmedi. Her
derbi öncesinde de bu konu gazete manşetlerine taşınıp Fenerbahçe ve Aziz
Yıldırım hedef gösterildi. Ta ki Aziz Yıldırım’a “gel başkan ol, kurtar bizi”
denene kadar. İstifa etti “gitme” dediler, şimdi “koskoca Fenerbahçe Metris’ten
yönetiliyor” diyorlar. Fenerbahçe koskoca olduğu için Metris’ten yönetiliyor
zaten bunu bilemezler.
Tribünlerdeki küfürü önlemek için en çok çalışan kulüp Fenerbahçe oldu. Bu nedenle başkan bazı taraftar grupları ile bile ters düştü ama devam dedi. Doğru olanı yaptı. Şimdi ben tribüne eşimle gidiyorum. Mutluyum. Ama o dönemin centilmen başkanı Özhan Canaydın Aziz başkana “Hak etmesen etmezler” demişti rahmetli.
Basketbol ve Voleybol maçları bir kenara bu maçların yayın hakkını bugün alanları konuşuyoruz. Fenerbahçe’nin şampiyonlığa oynadığı sene GS’ın erkekler, BJK’In bayanlar amatör branşlarda küme düştüğünü hatırlarım. Şimdi dünya yıldızları getiriliyor ülkemize. Eskiden Eczacıbaşı denince herkes dururdu. Şimdi sarı melekler herkese kök söktürüyor. Kupa aldık, “o kupayı biz bilmiyoruz” dediler. Kendi salonumuzu yaptık kimsenin zoruna gitmesin hem de Metris’ten yönetilen bir kulüp olarak.
Gelelim siyasetçilere. Bursalı siyasetçi Faruk Çelik Bursa şampiyonluğunu
ilan etmeden birkaç hafta öncesinde “Fenerbahçe’nin tüm maçlarını takip
ediyoruz, öyle gol mü yenir” dedi. Meclis başkanı Mehmet Ali Şahin fikir beyan
etti. Ama Fenerbahçe şampiyonluğu kaybedince herşey tertemiz oldu ama en kötüsü
geçen sene Alex Türk vatandaşı olmak konusu ile ilgili başbakanı ziyaret edince
“bu futbola müdahale, hakemleri baskı altına almaktır, haftasonu maçı yönetecek
hakem polistir,devlet memurudur” dendi.
Ama biliyorum ki söylenecek çok söz, dökülen çok yaş var.
Ben o Denizli maçını yaşadım, Tuncay’la beraber ağladım, İzmir’de 100.yıl
şampiyonluğunu Alex’le Tümer’le beraber kutladım. Trabzon maçı 1-1 iken,
Bursa’da maç 2-1 diyen adamlar hemen aşağımda oturuyordu. O gece garsonundan,
taksicisine herkesin makarası olduk, ben bunu da yaşadım. Bizler bugün de 3.Temmuz
günü söylediğimizi söylüyoruz: Şike yapan düşer, af yok ama biz yaptığımzıa
inanmıyoruz. Yargılamayı bekliyoruz bundan da korkmuyoruz. Ama karşımızdakiler
gemi azıya öyle bir almış ki gerektiğinde manüpülasyon, gerektiğinde ajitasyon
ile bu sinir harbini sürdürmeye, masa başı işlerle menfaatlerine hizmet
edenlerle işbirliği yapmaya aralıksız devam ediyorlar. Sakın gevşemeyin. Onlar
bu ülkeyi mahveden , ilk günkü gibi kim oldukarından emin olduğumuz FETHULLAH
GÜLEN cemaati ve onu kendi zehirli düşlerine kalkan yapan Ulusoycuların tohumalarını
attığı sığ güruhtur.
Biz temiziz, Atatürk’ün renkdaşlarıyız, koskoca bir cumhuriyetiz.
O nedenle yaşasın Fenerbahçe, ölümüne ölümüne ölümüne FENERBAHÇE!!!
Yorumlar
Yorum Gönder