Türkiye’de Futbol ve Fenerbahçe

Dünyada futbol, kurallarıyla, 1823 yıllında İngiltere’de oynanmaya başlamış ve buradan tüm dünyaya yayılmıştır. Futbolun ülkemize gelmesi de yine 1870’li yılları bulmuştur. O zaman gayri Müslimlerin arasında popüler olan futbol, daha çok İngiliz ve Rum’lar arasında oynanan bir oyundu. Osmanlı’da 1875’te Selanik’te yakılan ilk ateş ile futbol, bugünkü ülke topraklarımızda Bornova çayırlarında 1877 yılında oynanmaya başlamıştır. İzmir’de yaşayan James La Fontaine öncülüğünde kurulan Smyrna F.C, bu topraklarda kurulan ilk futbol takımı olarak tarihe geçmiştir. James La Fontaine’in 1889'da İstanbul’a taşınmasıyla futbol, İstanbul’da da popülerliğini arttırmış, 1904 yılında La Fontaine ülkemizdeki ilk ligi, Pazar Ligi’ni düzenlemiştir.

O zamanlar, Osmanlı’da devir, II.Abdülhamit devrine denk gelmektedir ve bu döneme Abdülhamit’in ittihatçılara karşı sürdürdüğü istibdat yönetimi hakimdir. Futbol, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin güçlü olduğu Selanik’te oynanmaya başladıktan sonra, İttihatçıların ve hürriyet fikrine yakın kişilerin takibi ve ilgisi altında olmuştur. II.Abdülhamit tahta karşı yapılabilecek bir darbeye karşı her zaman tetikte bir sultan olarak ikametini Dolmabahçe’den Yıldız Sarayı’na taşımış, tüm İstanbul’a yolladığı jurnalcileri ile toplumun nabzını tutarak, önlemlerini bu bilgilere göre belirlemiştir. Bu siyasi iklimde Sultan futbola hep meşrutiyet ve hürriyet yanlılarının, ittihatçıların bir örgütlenmesi olarak şüpheyle bakmıştır.

O dönemde zaten Müslümanların dernek, kulüp gibi bir oluşum kurma hakları yoktur. Futbol da kısa şortlu giyimi ve hareketleri nedeniyle toplumda Müslümanlar için nahoş olarak kabul edilmiştir. Bu sebeplerden dolayı o dönemde ülkemizde futbol daha çok gayri Müslümlerin olduğu bölgelerde oynanmış, Osmanlı topraklarında İzmir’den sonra, İstanbul’a taşra sayılan Kadıköy yakasında oynanmaya başlamıştır. O zaman Kadıköy ağaçlar, çayırlar ve bahçelerle kaplı, yerleşimin daha nadir olduğu, İstanbul’a uzak bir bölgedir. Futbolun oynandığı yer ise başta ‘Papazın Bağı’ olarak bilinen bugünkü Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın olduğu bölge olmak üzere çevresi ve Moda çayırlarıdır.

Papazın Bahçesi (Bağı)

Kadıköy bölgesi, Kalamış’ın liman özelliği ve Kurbağalı derenin tatlı su imkânlarıyla İstanbul çevresinde yerleşim almış ilk bölgelerden biridir. Bu bölge daha çok İstanbul’a gıda sağlayan, sayfiye yeri olarak görülen, İstanbul’a taşra bir bölgedir. O nedenle bugünkü Kadıköy semtinin olduğu bölge ve civarı bağlar, bahçeler, çayırlar ile doluydu.

Bugünkü stadın olduğu yere, Hadika-i Bassariye denir, halk arasında ise Papazın Bahçesi veya Papazın Bağı olarak bilinirdi. Adı geçen papaz ise, demiryolunun üstünde kalan bir kâgir ev ve bahçesi ile demiryolunun alt tarafında kalan bağ ve bahçelere sahip olan Katolik ermeni Papazı Andon Hassinyan (Asunyan)'dı. 1809 Beyoğlu doğumlu olan Hassinyan, Abdülmecit tarafından Roma'ya gönderilmiş, Ortadoğu ve Anadolu'da Ermeni Katolikleri için okul ve kiliseler kurmuş ve ilişkilerini sağlamış, papanın doğudaki sadık dostu mahiyetinde 1866 yılında Ermeni Katolik Patriği seçilmişti.

Tam Karşıda Görülen Tribünlerin Arkası Meşhur Kuşdili Lokali'nin Olduğu Alan

Vaktinde İzmit-Haydarpaşa demiryolunun inşası ile Hassinyan'ın sahip olduğu bahçe ikiye bölünmüştü. Daha sonra Papaz Hassinyan’ın isteği ile demiryolunun iki yanında kalan bu alanlar bir köprü ile birleştirilmiş ancak Birinci Dünya Savaşı'nda cepheye asker taşıyan tren vagonların üzerinde olan askerlerin  bu köprüden geçerken dramatik bir şekilde şehit olmasıyla köprü yıkılmıştı. Bahçenin denize yakın tarafındaki ‘Papazın Bağı’ olarak adlandırılan alan terkedilmiş olarak kalınca burası 1800 yıllarında sonunda Türk futbolunun yeşillendiği yer olmuş ve daha sonra Fenerbahçe Stadı olarak tarihe geçmiştir.

Papazın Bağı, Fenerbahçe Spor Kulübü kurucusu Ziya Songülen’in tüm kulüpler nezdinde girişimleri ile Union Club olarak futbol sahası haline getirilmiştir. 1929 yılında Fenerbahçe tarafından Milli Emlak İdaresi'nden kiralanan stat, geliştirilmiş ve Fenerbahçe Stadı adı ile 13.Mayıs.1932 tarihinde belediye başkanı Muhiddin Üstündağ'ın da katıldığı törenle açılmıştır. 

Papazın Bağı

Açılışın üzerinden bir ay dahi geçmeden kulübün bulunduğu Kuşdili Lokali'ndeki büyük yangının ardından, lokal stada taşınmış ve stadın başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Şükrü Saraçoğlu'nun katkılarıyla Bakanlar Kurulu tarafından Fenerbahçe'ye satılması kararlaştırılmıştır. 

Fenerbahçe Stadı 10 aylık çalışma sonunda 27.Mayıs.1933 tarihinde düzenlenen tapu senedi ile Fenerbahçe Kulübü'nün malı olmuştur. Fenerbahçe Kulübü stada 10 yıl süreyle 9 bin TL ödemek kaydıyla sahip olmuştur.  


27.Mayıs.1933 tarihli Fenerbahçe Stadı'nın Tapu Senedi

Fenerbahçe Kulübü, 1964 yılında da kulübün borçlarının ödenmesi için eldeki hissenin yarısını Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'ne devretmiş ve gelen para ile Dereağzı Tesisleri'ni yapıp, borçlarını ödemiştir.


BLACK STOCKINGS – SİYAH ÇORAPLILAR

19.yüzyılın sonunda Türkler arasında da ilgi çekmeye başlayan futbola önceleri seyirci olarak gelen Türk gençleri, daha sonra bir takım kurmaya karar vermişler ve dikkat çekmemek adına İngilizce isimle bir takım kurmaya karar vermişlerdir. Black Stockings (Siyah Çoraplılar) adında geçtiği gibi siyah çorapları ve kırmızı- beyaz formaları ile 1899 yılında tarih sahnesine çıkmış ancak devrin istibdat yönetimi nedeniyle talihleri pek yolunda gitmemiştir. Türk futbolunun ilk adımını atan bu oyuncular ve yöneticiler tarihin sayfalarında hatırlanmayı beklemektedirler. 

Kulübün kuruluşunda Tıbbiye Nazırı ya da Tıbbiye Reisi olarak anılan Çerkez kökenli Dr. Ahmed Rasim Paşa yer almıştır. Dr.Ahmed Rasim Paşa, Mektebi Tıbbiyeyi Şahane’de anatomi dersleri vermekte ve Bahariye’de oturmaktadır.

Dr. Ahmet Rasim Paşa

Kulübün kurucuları Reşat Danyal, umumi kaptanı Mehmet Ali Bey ve takım kaptanı Fuat Hüsnü Kayacan'dır. Siyah Çoraplılar’ın fahri başkanı ise Ali Vasfi’dir. Siyah Çoraplılar’ın yöneticileri arasında Avukat Haçin Esayan ve Tatar Süleyman’da vardır.

İlk Türk futbolcusu olarak kabul edilen Abdülhamit'in donanma amirallerinden Hüseyin Hüsnü Paşa'nın oğlu Bahriye Zabiti (Deniz Subayı) Fuat Hüsnü Bey, Siyah Çoraplılar’dan sonra sırasıyla Kadıköy Futblo Kulübü, Cadi-keuy FC (Kadıköy), Moda FC ve Galatasaray’da futbol oynamıştır. 1912 yılında görevli olarak İngiltere’ye giden Fuat Hüsnü Bey’in orada üçüncü lig takımlarıyla antrenmanlara çıktığını bilinmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle ülkeye dönen Fuat Hüsnü Bey, 1914’ten itibaren Fenerbahçe’de antrenörlük ve yöneticilik yapmıştır.

Verdiği demeçte, Fuat Hüsnü (Kayacan) yapabildikleri kadarıyla o dönemdeki faaliyetlerini ise şöyle anlatmıştır:
"Siyah Çoraplılar Kulübü'nün hayat ve faaliyeti pek kısa ve sönük geçti. Kulübün binası olmadığı için kulüp üyesi Hurşit Ağa'nın kahvesinde oturulurdu. Malzeme diye de bir şey yoktu. Yalnız bir top ile Papazın Çayırı'nda devamlı şekilde antrenman yapılırdı. Kulübün başkanı Reşat Danyal Bey, elinde düdük bildiği kadarını öğretmeye çalışır, fazlasını da oyuncular antrenmanda kendi yetenekleriyle öğrenmeye çalışırlardı. Kaptan Mehmet Ali Bey ince kadınsı sesiyle; "çarp", "devir" gibi sözlerle oyuncuları uyarırdı. Çarpmanın ve devirmenin yolunu bilmeyen oyuncular itişe kakışa çamur içine yuvarlanırlardı."

Fuat Hüsnü Bey’in bildirdiği listede, Reşat Danyal Bey, Mehmet Ali Bey, Kemani Nuri Bey, Fahri Bey, Nureddin Bey, Hafız Mehmet Bey, Hafız Mustafa Bey, Emcet Bey, Hüseyin Bey, Mazhar Bey, Şevki ve Reşat Beyler bulunmaktadır. Fuat Hüsnü Bey, bu oyuncuların haricinde ismini vermediği iki de yedek oyuncudan bahsetmiştir. 

Galatasaray’ın kurucularından Ali Sami Bey ise Siyah Çoraplılar’ın tarihiyle ilgili bir konuşmasında, Siyah Çoraplılar’dan şöyle bahsetmiştir:
“Kuruluş çabalarında iken müsabaka yapmayı başaramadan dağılan bu ilk futbol takımının başında Reşat Danyal Bey bulunuyordu. Üyeleri de Tatar Süleyman ve Şevki beylerdi. Bu takımın bir resmini pek çok araştırma sonucu ancak 10 sene kadar sonra (~1909) bulmayı başarmıştım.
Black Stockings 1899 yılında kurulmuş olsa dahi ilk maçını ancak 1901 yılında yapabilmiştir. Fotoğrafın arkasında, Siyah Çoraplılar’ın ilk ve son maçını yaptığı 26 Teşrinievvel 1317 (8 Kasım 1901) tarihi yazmaktadır. Birçok kaynakta ise ilk maç için kabul gören tarih ise 8.Kasım.1901 değil 26.Ekim.1901'dir.

Black Stockings Takımı
Ayaktakiler (soldan): Mehmed, Hanende Mustafa, Fahrettin Hayri, Reşat Danyal, Nureddin, Osman ve Hayrullah Cevdet.
Oturanlar (soldan): Ali, Sinekemani Nuri, Hasan Fuat (Kayacan), Fatin ve Şevki.

Bu fotoğraf, Fuat Hüsnü beyin kadroda verdiği isim ve fotoğraf ile alınan notlara bakıldığında maç gününe ait olmayabileceği şüphesi vardır.
                                                                                                       
1901 yılındaki ilk maça kadar futbolcular çalışmış ve maç günü sahaya dizilişleri ile profesyonel bir görüntü sergilemişlerdir. Ancak maç başlar başlamaz hepsi birden topun peşine düşerek disiplini kaybetmişler ve Rum takımı ile yapılan bu maçtan 5-1 mağlup ayrılmışlardır.

Şu anki stadın yakınlarındaki bakla tarlası olarak bilinen yerde yapılan maçı Köçeoğlu Andun isimli kişinin padişaha karşı örgütlenip bir hareket içerisine girişeceğini jurnallemesi üzerine Ali Şamil ve  Zaptiye Cemal basmış ve kaçanlar kaçabilmişlerdir. Black Stockings oyuncularının daha sonra suçsuz oldukları anlaşılsa da, bu maç ilk Siyah Çoraplıların ilk ve son maçı olmuştur. Orada yakalanan Reşat Danyal Jön Türk olmasının da etkisiyle, yurtdışı görevine gönderilirken, babasının paytonu ile oradan uzaklaşan Deniz Subayı Fuat Hüsnü Bey daha sonra yakalanarak cezalandırılmıştır. Bu darbe ile takım 1902’de Kadıköy Futbol Kulübü altında toplanmak üzere dağılmıştır.

Kadıköy Futbol Kulübü


Siyah Çoraplıların 1901 yılında dağılmasını ardından aynı gençlerin bir bölümü, aralarına yeni katılanlarla beraber, daha önce de toplandıkları Kurbağalıdere Köprüsü’nün hemen yakınındaki (şimdiki stadyumun karsısında) Hurşit Ağa’nın kahvehanesinde düzenli olarak toplanmaya başlamışlar ve 1902 yılında, bu kez Kadıköy Futbol Kulübü ismiyle yeni bir Türk takım kurmuşlardır.

Kendilerine gök mavi, beyaz, kırmızı renkleri kabul eden bu gençlerden, Nuri Bey, Emced Bey, Mehmet Ali Bey, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa, Topçu zabiti Cevdet Bey, Fuat Hüsnü Bey ve Sarı Şevki Siyah Çoraplılar kurucuları olan kişilerdir. Bu kişilere ek olarak Kadıköy Futbol Kulübü’nde, Mektebi Sultani’li Daniş, Eşref Bey, Tahsin (Şair Tahsin Nahit) Bey ve Mehmet Ali Bey’in kardeşi Neşet Beyler de eklenmişlerdir.


Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye, yaşadığı yakın tarihi, yazılarında bütün ayrıntıları ile canlandıran üstad Sermet Muhtar Alus’un, 1951 senesinde Tarih Hazinesi Mecmuası’na yazdığı "Kadıköyü’nde İlk Futbol" isimli makalesinde rastlıyoruz:
"Zamanın musiki üstadı Sine Kemani Nuri Bey’in anlatışına bakılırsa, futbola meraklı ilk Türk gençleri bir kulüp kurmaya, daha bir derli toplu birleşmeye karar vermişler. Çok geçmeden arzularını yerine getirmiş, elbiseyi de seçmişler; gömleğin göksü, yakası, kol kapakları beyaz, öbür tarafları kırmızı, pantolon keza beyaz. Kuşdili Papazın çayırlarında kendi aralarında maçlara girişmişler. Moda’daki İngilizlerden, Rumlardan mürekkep takımın derecesine erişmek, onları yenmek baş emelleri. Eski jimnastikçi ve idmancılardan Sine Kemani Bay Nuri’nin rivayetine göre, ilk oynayanları sayalım: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey, Mehmet Ali ve kardeşi Neşet Beyler, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa, Topçu zabiti Cevdet Bey, Eşref Bey, Hüsnü Paşa zade Bahriyeli Fuat Bey, Mektebi Sultani’li Daniş, Tahsin (Şair Tahsin Nahit) Bey, Sarı Şevki. Haftalık Malumat Mecmuası sahibi Baba Tahir’in yevmi (günlük) Fransızca Servet Gazetesi, bu maçlara dair teşvik yollu bir yazı neşretmiş. Fırsatı kaçırmayan namlı hafiyelerden (gizli görevli polis) biri, Sultan Hamid’e hemen jurnali (haberi) uçurmuş: " Kadıköy gençleri, Veliahd- i Saltanat Reşat Efendi (Sultan Reşat)’nin himayesinde (korumasında) bir cemiyet teşkil eylemişlerdir (oluşturmuşlardır). Beray-i ubudiyet (kulunuz olarak), nazar-ı dikkat-i hümayunlarınızı celp ederim (padişahımın dikkatlerini çekerim). Ferman."
Ve tabii ki, yine rejim baskısı ve zaptiye teşkilatının baskını sonucunda bu girişimler de yine engellenmiş ve Kadıköy’lü gençler bir kez daha bu sefer maç dahi yapamadan dağıtılmışlardır.

1902 yılında Kadıköy Futbol Kulübü kapatıldıktan sonra, aynı yıl yabancılar tarafından için de Fuat Hüsnü Kayacan’ın da olduğu Cadıkeuy Football Club kurulmuştur. Bu iki kulüp isimleri, kuruluş tarihleri ile birbirine çok karıştırılmaktadır. Ancak gerçek şu ki, Türkçe ismiyle Kadıköy Futbol Kulübü 1902 yılında Fuat Hüsnü Kayacan ve Türk gençleri tarafında kurulmuş ve maç dahi yapamadan hafiyeler tarafından jurnallenip kapatılmıştır. Aynı yıl (1902), Cadikeuy Footbal Club adıyla İngiliz, Rum ve Türk futbolculardan bir takım kurulmuş ve bu takım 1912’ye kadar mücadele ederek, 1905-06 ve 1906-07 tarihlerinde şampiyon olmuştur. Bu takımın en dikkat çekici yanı ‘Boby’ adıyla gizlice futbol oynayan Fuat Hüsnü Bey ile beraber Fenerbahçe’nin kurucu üyelerinden Hasan Dalaklı ve Hüseyin Dalaklı’nın bu takımda gizlice oynamasıdır.

Devir Değişiyor

Jurnalcileri vasıtasıyla engel konan futbol, 1899’da Siyah Çoraplılar ve 1902’de Kadıköy Futbol Kulübü ile delinmiş ancak ana formül Fransız Okulu kisvesi altında Galatasaray ile 1905’te kırılmıştır. Bu esneklikte, Mektebi Sultani’yi padişahın bir ata yadigârı olarak görmesi ve burada okuyan şehzade ve sultanzâdelerin okul arkadaşlarının kurduğu takım lehine Saray’da kulis yapmalarının da payı olsa gerek.

Ali Sami (Yen) bey önderliğinde 5-6 Türk ve gerisi yabancı Mektebi Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından okulun çatısı altında kurulan Galatasaray Futbol Takımı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı mevkiinde Kadıköy Frerler Mektebi (Saint Joseph) takımı ile maçlarına başlamış ve 1906 yılından itibaren de İstanbul Futbol Ligine resmen katılmıştır. Galatasaray’ın ilk kurucu listesinde Fuat Hüsnü Kayacan ve Hamit Hüsnü Kayacan’ın babası Hüseyin Hüsnü Bey ile Kadıköy Futbol Kulübü kurucusu şair Tahsin Nahit Bey görünmektedir. Cemiyetler Kanunu çıktıktan sonra Galatasaray Kulübü’nün tescil başvurusunda bu isimler kulüpten ayrılmaları sebebiyle kurucu numarası verilmemiştir.


Fenerbahçe Takımı

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, o devirde spor ve özellikle futbol ile ilgilenenler ülkenin batıya dönük, eğitimli, yenilikçi, ileri gelenleridir. Bu kişiler mühendis, subay, general, hukukçu, doktor, devlet memuru, müteşebbis gibi mevki, makam sahibi insanlardır. Doğal olarak da eğitimlidirler. Devrin eğitim kurumlarında ise başı çeken malum Mektebi Sultani (Galatasaray), Robert College ve Saint Joseph (Frerler Mektebi)'dir. O nedenle futbol konusunda insiyatif sahibi olan kişiler içiçe geçmiş bir ilişkiye sahiptiler ve amaçları bu ülkede futbolu ayakta tutabilmektir.


Onlar için hangi takımda olduğundan ziyade yabancı takımlara karşı bir araya gelip mücadele etmek esas olmuştur. Temelde İstanbul ve Kadıköy’de iki oluşum vardır. Kadıköy’deki oluşum sert müdahalelere maruz kalmış iken İstanbul’da Mektebi Sultani altındaki oluşum ilk teşebbüsünde başarıya ulaşmıştır. Bu figürler o zaman için önce yabancılarla sonra birbirleriyle rekabet etmişlerdir. Üzerlerine giyecekleri formaları, ayaklarına giyecekleri potinleri bulmakta zorlanan bu neferler için top ise en önemli enstrüman olarak farklı bir yerdedir. O nedenle zaman zaman birbirlerinin maçlarına hakem olan, zaman zaman malzeme desteği sağlayan, zaman zaman ise birbirlerine oyuncu desteği sağlayan Fenerbahçe ve Galatasaray kendilerini bugünlere taşımış iki büyük kulüptür.

Fenerbahçe’nin kurucuları arasında Galatasaray’lı oldukları iddiası ile tartışmaya sebep olan kişiler için bu o zaman önemsiz bir ayrıntı olsa dahi buraya not düşmekte fayda vardır ki, o zaman zaten insanlar kaç farklı okuldan mezun olabilirdi ki? Galatasaray Lisesi’nde okuyan veya mezun olan herkesin Galatasaray Kulübü’nin bir parçası olmadığı örneklerle sabittir. En çok gündem olan Galip Kulaksızoğlu ise S
aint Joseph (Frerler Mektebi)'den mezun olmuş ve aynı okuldaki hocası Enver Yetiker tarafından Fenerbahçe Kulübü'ne kazandırılmıştır. Galip Bey'in bilinen tabiriyle ortaokula kadar Galatasaray’da okuduğuna dair iddialarda mevcuttur ancak hiç Galatasaray'da oynamamıştır. 


Galip Kulaksızoğlu Fenerbahçe kurulduğunda 18 yaşında idi.

Fenerbahçe Kulübü’nün kurucu üyelerinden ve 1924-27 arası başkanlığını da yapmış olan Nasuhi Esat Baydar’ın yine Fenerbahçe’de futbol oynayan kardeşi Alaattin Baydar Galatasaray Lisesi’nde eğitim görmüştür. Hatta hikâyelerinde, Galatasaray’lı Sadi ile teneffüste çalım çalıştıklarını ve çevredekilerin ‘Yaşa Fenerli’, ‘Bravo Galatasaraylı’ diye kendilerini takdir ettiklerini aktarmıştır. Nasuhi Esat Baydar'ın kendisi de aşağıda kendi ağzından anlatıldığı gibi bir dönem Mekteb-i Sultani'de eğitim görmüştür. Fenerbahçe'nin ilk kadrosunda yer alan Mazhar bey ise kulübü Galatasaray ile anlaşmazlığa düşerek Fenerbahçe kadrosuna katılmıştır.

Yukarıda da bahsedildiği gibi, Kadıköy’ün öncü kulüplerinde de Galatasaray Lisesi’nde okuyan ve hatta Galatasaray Kulübü kurucuları arasında olan kişiler mevcuttur. O devir içinde bu oldukça beklenen bir durumdur.  


Örneğin, sine kemani Nuri Beyi hem Siyah Çoraplılar hem de Kadıköy Futbol Kulübü’nde yer aldıktan sonra futbol yaşamına bir süre ara vermiştir. Nuri Bey’i daha sonra 1906 yılında İstanbul Futbol Ligi’ne ilk kez katılan Galatasaray’da görüyoruz. Galatasaray futbol takımının 1906’da çekildiği tahmin olunan aşağıdaki ilk fotoğrafında Sinekemani Nuri Bey’i, Siyah Çoraplılar’ın formasıyla görüyoruz.

                           Galatasaray'ın Lige Katılan İlk Takımı
Son olarak, Türkiye’nin ilk futbolcusu Amiral Hüseyin Hüsnü Bey’in oğlu Fuat Hüsnü Kayacan’a gelirsek, kendisi hem Fenerbahçe hem Galatasaray tarihine girmiş önemli bir neferdir. Fuat Hüsnü Bey, Siyah Çoraplılar ve Kadıköy Futbol Kulübü kurucularındandır. Cemiyetler Kanunu çıktıktan sonra tescil için yapılan başvuruda abisi ile beraber adı Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kurucular listesinde görülmektedir. Fenerbahçe’de yöneticilik (1924-1951) ve teknik direktörlük (1915-21) yapmıştır. Aynı zamanda Mektebi Sultanı mezunu olan Fuat Hüsnü Bey yine Galatasaray’da da futbolculuk yapmış; ölmeden önce verdiği röportajda ‘Kaydım Galatasaray’da kalbim Fenerbahçe’de kaldı’ demiştir. Fuat Hüsnü Beyin ağabeyi de Fenerbahçe’de başkanlık yaparken aynı zamanda kurucu üyeler arasındadır. Babaları Hüseyin Hüsnü Beyi ise yukarıda da anlatıldığı gibi Galatasaray’ın ilk kurucu listesinde görüyoruz.

Fuat Hüsnü Beyin ağabeyi Hamit Hüsnü Bey siyaset ile ilgilenen, İttihatçı kesime yakın bir kişidir. Saray yakın olması sebebiyle Galatasaray, ittihatçı kesime mesafelidir. Hamit Hüsnü Beyin Fenerbahçe’ye geçmesinde bu gerçeğin de altını çizmekte fayda vardır. Aynı şekilde yine ittihatçı olan Galatasaray Lisesi’nden Raşitoğlu Aydın Bey de Ali Sami (Yen) Bey’in futbol takımında Türk çocuklarından daha çok Slav kökenlilere (Karadağlı, Sırp, Bulgar, vb.) görev verdiği gerekçesiyle Galatasaray’dan ayrılıp Altınordu’yu kurmuştur. Slav kökenli bu gençler Galatasaray kurucu listelerinde de görülmektedir. İttihatçıların kurduğu Altınordu kulübü ise Birinci Dünya Savaşı zamanında başta Dalaklı kardeşler olmak üzere yedi Fenerbahçeli futbolcuyu kopararak yeni bir devrin başlamasına sebebiyet vermişlerdir.

Fenerbahçe Spor Kulübü her ne kadar 1907 tarihini kuruluş tarihi alsa dahi, ilk teşebbüsleri ve devam eden mücadeleleri ile semtin takımı Siyah Çoraplılar Kulübü’nün kuruluşunu Fenerbahçe’nin parlamaya başlayan ışığının ilk alevi olarak kabul etmektedir. Ancak bu gerçek Fenerbahçe SK tüzüğüne yansıtılmamıştır.

Benzer durum Beşiktaş için 1940 senesinde yaşanmıştır. 1903 yılında kurulan Bereket Jimnastik Kulübü’nün mirası üzerinden, Beşiktaş Kulübü kuruluş tarihini yaptıkları tüzük değişikliği ile 1909 senesinden 1903 senesine almıştır.

Fenerbahçe’nin Kuruluşu

Fenerbahçe’nin nasıl kurulduğunu araştırmak için 1907 senesi ilkbaharına kadar dönmek gerekmektedir. O tarihlerde İstanbul’un spor bakımından görünüşü şudur: Kendisini en fazla hissettiren spor dalı futboldur. Fakat bu oyunu İngilizler ve Rumlar oynamaktadırlar. Galatasaraylı gençler, kendi aralarında bir kulüp kurmuş olmakla beraber, bu kuruluş pek o kadar kuvvetli değildir ve Türk olmayanların mücadele ettiği bu platformda kendilerine rakip bulamamaktadırlar.
Galatasaray Liseli gençlerin Ali Sami Bey önderliğinde kulüp kurmak için 1.Ekim.1905 tarihinde yaptığı ilk konuşmalardan itibaren henüz bir buçuk sene kadar geçmiştir ancak gençler bu sürede çok fazla maç yapamamışlardır. Bu durumda olunmasının en büyük sebebi, hüküm süren baskıcı rejim ve bu katı rejimin sporu Türk gençlerine yasaklamış olmasıdır. Fakat buna rağmen gençliğin spora, özellikle de futbola büyük bir hevesi vardır. Her taraftan büyük zorluklarla karşılaşılmasına rağmen Türk gençler fırsat buldukça İngiliz ve Rumların kendi aralarında oynadıkları bu oyunu seyrediyorlar, hatta gizli gizli aralarında oynuyorlardı.
Mektebi Sultani’nin öğrencileri ilk maçlarını Kadıköy’de Rum’lardan kurulu takıma karşı kırmızı-beyaz formaları ile yapmışlar ancak milli renklerin jurnalcilerin dikkatini çekeceğinden hesapla, önce sarı-siyah (lacivert) renklere (1906) ve en sonunda Aralık 1908’de sarı-kırmızı da karar kılmışlardır.
Futbol merakı, o zaman en çok Kadıköy semtinde hissedilmektedir. Moda, Cadıkuey, Strugglers ve Elpis gibi en kuvvetli İngiliz ve Rum takımlarının bu şirin semtte oluşu, istibdat yönetiminin zayıflamış olması, daha önce iki defa kulüp kurmuş semtin yeni nesil gençlerinin ilgisini canlı tutmuştur.
Semt gençlerinden St. Joseph Lisesi mezunu Nuri Zade Ziya, yine aynı okul mezunu Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah, Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni ve Bahriye talebesi Necip (Okaner), Basra Valisi Hasan Bey’in oğlu Hassan Sami (Kocamemi), yine St. Joseph’ten, Hintli bir anneden doğduğu için “Hintli Asaf” diye anılan Asaf Bey, iki-üç yıl kadar Rum Ve İngilizlerin antrenman ve maçlarını takip etmiş yine St. Joseph Lisesi’nden Midillili Kulaksızzade Mustafa Paşa’nın oğlu Galip ve sonra semtin gençlerinden Hasan Dalaksız ve Hüseyin Dalaksız ile de bu vesile ile tanışmışlardır.
1907 yılının bir ilkbahar akşamında, Kuşdili’nde İngiliz ve Rum futbolcuların oynadıkları karşılaşmayı seyreden Ziya, Ayetullah ve Necip adlı üç hevesli arkadaş, Necip (Okaner) Bey’in Moda Beşbıyık (Nene Hatun Sk) Sokak'taki evinde çaylarını içerlerken konuları yine futboldur. Üçü birden aynı anda, artık beyinlerine iyice yerleşen bu fikri ortaya atmışlar ve bir futbol kulübü kurmaya karar vermişlerdir.

Kulübün kurulduğu sokakata kurucu üyelerimizden Asaf Beşpınar'ın adını taşıyan apartman

Bu fikri hayata geçirmenin mümkün olup olmadığı düşünülür ve görüşülürken, diğerlerinden iki yaş kadar daha büyük ve mali durumu en müsait olan Ziya Bey:
- “Gerekli olan parayı ben veririm!” deyince diğerlerinin cesareti artmış, hatta bu fedakârlığından dolayı Ziya Bey’e reis olması teklifini sunmuşlardır. Ayetullah Bey kâtiplik görevini, Necip Bey’de kaptanlık ve veznedarlık görevini üstlenmiştir.
Bu üç Türk genci, artık bir futbol kulübü kurmayı kararlaştırmış ve isim, renk ve arma konularını da bu toplantıda karara bağlamışlardır. Rumların “Cadıkeuy Football Club” ve İngilizlerin de “Moda Football Club” adlı takımlarına karşı isim olarak semtlerinin adını kabul etmişler ve kurdukları bu yeni kulübe “Fenerbahçe Futbol Kulübü” adını vermişler, arma olarak da Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan feneri seçmişlerdir.
Takımın renklerine gelince; Ayetullah Bey ve Necip Bey’in kıskançlık ve asalet timsali “Sarı-Lacivert” teklifine karşılık, Ziya Bey’de kıskançlık ve temizlik anlamına gelen “Sarı-Beyaz”ı ileri sürmüş ve ısrarla savunmuştur. Takımın forma ve levazımatını temin etme görevini üstüne almayı kabul etmesi üzerine iki arkadaş Ziya Bey’in bu arzusunu kırmamışlardır. Böylece üç kafadar bir-iki saat içerisinde dört önemli konuyu halletmişlerdir. Buna göre:
  1. Bir futbol kulübü kurulacak, Ziya başkan, Ayetullah kâtip, Necip de kaptan ve veznedar olacaktır.
  2. Kulübün ismi Fenerbahçe Futbol Kulübü olacaktır.
  3. Amblemi Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerdir.
  4. Rengi Sarı-Beyazdır.
Üç genç ertesi sabah buluşmak üzere ayrılmışlardır. Sabah olunca doğru İstanbul’a inip, Baker Mağazasından beyaz gömlek ile sarı kumaş almışlar ve bir terziye götürüp beyaz gömleklerin üzerine sarı şeritler dikilmesi için bırakmışlardır. Sonra Ziya’nın tanıdığı bir matbaaya gidip, Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fener armalı kırtasiye malzemesi ısmarlamışlardır. 

Bu işleri bitirip öğle yemeği için Sirkeci İstasyon Lokantası’na geldiklerinde o zamanın Futbol Federasyonu başkanlığı makamında olan ve aynı zamanda hakemlik yapan James Lafontaine ile karşılaşmışlardır. Niyetlerinden ona da bahsedip, bu sporsever İngiliz’den her türlü yardım sözünü almışlardır. Bu vesile ile yeni kulüp Fenerbahçe için ilk başarı dilekleri o yemekte bu dört kişinin ağzından dökülmüştür.
Üç genç ertesi gün tekrar Necip’in evinde buluşmak için sözleşip ayrılmışlardır. Ayetullah Galip’i, Necip de akrabası olan Hassan Sami’yi bulup, karar ve niyetlerini açmışlar ve memnuniyetle işbirliği sözü almışlardır. Necip oradan ayrıldıktan sonra Hintli Asaf’a gidip durumu anlatınca Asaf da aynı hevesle destek vermiş fakat annesi uzun süre itiraz ettikten sonra Necip iyi derecede İngilizcesi ile uzun bir uğraş sonucu onu da ikna etmeyi başarmıştır. Bu suretle ertesi gün Necip’in evindeki toplantı, Ziya, Ayetullah, Necip, Galip, Hassan Sami ve Asaf olmak üzere bu kez altı kişi tarafından yapılmıştır. Bu toplantıda o yıl lige girme imkânı olamayacağı fakat ilerisi için şimdiden sıkı ve düzenli idmanlara başlanması, oyuncu ve üye sayısının arttırılması kararı alınmıştır.
Fenerbahçe Futbol Takımı ilk antrenmanını yukarıdaki altı kişiyle yapmıştır. Asaf kaleci, Ziya ve Hassan Sami bek, Ayetullah sağ haf, Necip sol haf, Galip de forvet oynamışlardır. Moda ve Kuşdili çayırlarında yapılan antrenmanlarda kadro yavaş yavaş tamamlanmış, St. Joseph Lisesi yakınlarında oturan Fethi ve Altıyol’da oturan Nevzat forvete alınmışlardır. Yine Altıyol’da oturan Hasan, Galatasaray’da oynarken kulübü ile anlaşmazlığa düşen Mazhar ve santrafor Hüseyin (Dalaklı) ile kadro şu şekli almıştır:
Asaf – Ziya, Hasan Sami – Ayetullah, Mazhar, Necip – Fethi, Galip, Hüseyin, Hasan, Nevzat.
Kulüp ve takım faaliyete geçtikten kısa bir süre sonra gençleri tanıyan sarayda görevli bir zat, ışık saçan fener alameti konusunda uyarıda bulununca, sürgün korkusundan bu alamet ortadan kaldırılmıştır. Yine Reis Ziya Bey’in bir Ermeni bestekara bestelettiği Fenerbahçe marşı da ilerleme, gayret, birlik ve zafer gibi konuları içerdiği için hemen yok edilmiştir. 

Yaz gelince sarı şeritli beyaz gömlekler gençleri çok fazla terlettiğinden James Lafontaine’in aracılığı ile İngiltere’ye Frank Sugg müessesesi’ne, Reis Ziya Bey ikna edilerek, bu defa sarı-lacivert ince formalar, çoraplar, o zamanlar lokmalı denilen toplar, saha çizgilerini çizmek için el makinesi ve futbola dair beş, altı tane kitap ısmarlanmıştır.
Kuruluşun hikâyesini bizzat o dönemi yaşamış Nasuhi Esat Baydar’ın anılarından aktarmakta fayda var:
“1907 senesi ilkbaharında idi. Devam etmekte olduğum Mektebi Sultani (Galatasaray Lisesi) yeni yanmıştı. Biz alelacele inşa edilen barakalarda okuyorduk. Yarısı Beylerbeyi’nde, yarısı Beyoğlu’nda ikiye bölünen Mektebi Sultani’de tahsile devamımı annem uygun görmeyerek Frerler Mektebi’ne girmem için ikametgâhımızı Kadıköy’e nakletti.”
Nasuhi Bey bir Pazar günü Kuşdili’nde futbol oynayan gençleri gördükten sonra ertesi gün Saint Joseph’teki sınıf arkadaşı Şefkati’ye bir kulübe girmek konusundaki niyetini açıklamış ve soluğu Fenerbahçe’nin kurucu üyelerinden Türkçe hocaları Enver Bey’in yanında almıştır. Enver Bey, ikiliyi, Pazar günü futbol oynamak için Moda’dan sandallarla Fenerbahçe’ye gidecekleri yere çağırmıştır. Kurucu üye listesinde de gördüğümüz Enver Bey (Yetiker) sporculuk yapmamasına rağmen o dönem Saint Joseph Lisesi(Frerler Mektebi)'nden pek çok genci kulübe kazandırmıştır. Geresini Nasuhi Bey şöyle anlatıyor:
“Pazarı iple çektim. Nihayet o gün geldi. Kararlaştırılan saatte Moda iskelesi önünde birleştik. Enver Bey, benimle Şefkati’yi kulübün Reisi (Başkanı) durumunda bulunan Ziya (Songülen) Bey’le tanıştırdı. İngiliz mürebbiyeleri tarafından yetiştirilen ve İngiltere’den henüz dönen Ziya Bey’in, elimi sıktığı zaman hissettiğim acı parmaklarımda, aynı tazeliğiyle hala mevcuttur. Bu bir el sıkmak değil, parmak kırmaktı. Fenerbahçe’ye geldik. Orada kulübün diğer azalarını bulduk. Fenerbahçe Futbol Takımı’nın ilk kadrosu şöyle idi: 
Asaf, Necip, Ziya, Hasan, B.Hasan, Sabri, Nasuhi, Şefkati, Galip, Hüseyin, Hayri

Asaf Bey, Sefaini Bahriye İnşaatçısı Hintli Asaf Bey, Necip Bey, Ziya Bey, Fenerbahçe’nin meşhur Çerkezi Sabri Bey, Hasan, futbolcu merhum Hasan, Avukat Hayri Bey, Kadıköy Kulübü’nün “Baron” Hüseyin’i, Galip Bey, Şefkati ve Ben.“Fenerbahçe Futbol Kulübü” işte bu Fenerbahçe gezintileri esnasında – o zamanlar cemiyet kurmak yasak olduğundan – gayriresmi bir şekilde kuruldu. Nurizade Ziya Bey tarafından İngiltere’den getirilen ilk formalar “sarı-beyaz” renkte ve önü ile kolları düğmeli geniş gömleklerdi. İlk futbol dersini Galip’ten aldım. Bu ders topa kuvvetli vurmanın kuralları ile ilgiliydi. Fakat yanlış hatırlamıyorsam ayağı içeri kıvırarak topu bilekle ayağın üstüne yerleştirmek suretiyle şut çekmekten ibaret olan Galip’in tarzını – şutları fevkalade olmakla beraber – kendisinden başkası uygulayamamıştır. Fenerbahçe’ye katılanlardan Elkatipzade Mustafa ve Hamdan, Ayetullah beylerle kulüp biraz daha kuvvet bulduğu için hazırlık maçlarına başlanıldı.Bu karşılaşmalar bazen Yoğurtçu Deresi’nin solundaki “Kördere” çayırında, bazen Kurbağalı kenarındaki “Kemikçi” çayırında, genellikle meşhur “Kuşdili” çayırında ve en çok da bugünkü “Fenerbahçe Stadı”nın bulunduğu yer olan “Papazın Çayırı”nda yapılırdı.Özellikle Hasan, Hüseyin ve Galip gibi o zamanın en iyi futbolcularını kadrosuna almayı başaran Fenerbahçe herhalde Kadıköy’deki sporcu gençliğinde çok şiddetli bir kulüp ihtiyacını karşılamakta ve ihtiyacı tatmin edebilecek bir kulüp mahiyeti arz etmekte olduğundandır ki her taraftan katılma başvuruları gelmeye başladı. Kulübün ilk günlerinde katılanlar arasında – daha sonra ortadan kayboldular – Fethi ve İrfan beyler de vardı. Bu iki arkadaş, Hasan, Hüseyin ve Galip’ten sonra o devrin en iyi futbolcularından oldukları için Şefkati, Mustafa Hamdan, ikinci Hasan ve ben gibi gençler zaman zaman yedeğe alınır ve maçların seyircisi durumunda kalırdık. O zaman takım gereğine göre şu şekilleri alırdı:

Asaf (Ayetullah), Ziya, Necip, İrfan (Hasan), Hasan, Sabri (Hamdan), Fethi, Şefkati (Nasuhi), Galip (Mustafa), Hüseyin, Hayri,


Kulüp ortaya çıkmıştı. İlk İdare Heyeti’nde (Yönetim Kurulu) Ziya Bey Reis, İkinci Hasan Bey’in biraderi 2 numaralı Ziya Bey İkinci Reis, Ayetullah Bey Katip, Hasan kaptan, Hakkı Saffet Bey muhasebeci, Necip Bey’de veznedardı. Bizimle en çok oynayanlar İngilizlerin “Moda”, Rumların “Kadıköy”, “Elpis” ve “Strugglers” takımlarıydı.
…Fenerbahçe, sarı-beyaz formalarıyla ve bir çayırdan diğer çayıra taşınan futbol ayakkabıları ile bütün yaz Moda’ya, Kadıköy’e ve Elpis’e karşı dostane karşılaşmalar yaptı ve bunlardan bir çoğunda da başarılı sonuçlar aldı.Kulüp Reisi Ziya Bey, bazı İngiliz sportmenleriyle birleşerek “Papazın çayırı”nı, uzun süreli bir sözleşme ile Hazinei Hassa’dan kiralayarak “Union Club” sahasını meydana getirmeye başladığından antrenmanlarımızı hep burada yapıyorduk. Bir gün Veznedar Necip Bey, çok önemli ve gizli bir açıklamada bulunacağını gösteren bir tavırla hepimizi bir köşeye çekerek siyasi vaziyette bazı gerginlikler olduğundan bahsetti ve “cemiyet kurduğumuzu ima dahi etmeyecek surette” her türlü belgeyi ve para makbuzlarını imha etmemizi tembih etti. İki gün sonra da Meşrutiyet ilan olundu.Meşrutiyet yönetiminin ilk işi “Cemiyetler Kanunu”nu tanzim ve bir gecede mantar gibi türeyen cemiyetleri tescil etmek olmuştu. “Fenerbahçe Kulübü” de bu karmaşada resmen oluşturulan ilk kulüp oldu.”
Meşrutiyetin ilanı ile cemiyetlerin önünü açılmış olsa dahi, kuruculardan Hasan ve Hüseyin Dalaklı kardeşlerin ayrılması ile yükselmesi beklenen kulüp tökezlemiş ve zor günler yine birliktelik ile çözülmüştü. İbretlik bu dönemleri Nasuhi Bey’in kendi cümleleri ile 1931 tarihli Olimpiyat Dergisi’ndeki beyanatlarından okuyoruz:
“Oysa ki varlıklarıyla övünüp durduğumuz Hasan ile Hüseyin (Dalaklı), lig maçlarının başlaması yaklaşırken eski kulüpleri olan Kadıköy’e geri dönmüşler, Fenerbahçe’yi çocuk denecek yaştaki bir takım gençlerden kurulu zayıf bir takımla bırakmışlardı.Bu zayıf takım, artık resmi bir kulüp olduğunu düşünerek lig maçlarına katılmayı bir onur meselesi olarak kabul etti. Fakat müsabakalara giren 6 takım arasında tecrübesizlikten sonuncu oldu.Bu sonuç karşısında kulübün kurucularından Ziya, Necip, Hassan Sami ve Asaf beyler çekildiler. Takım, hiçbir zaman on bir kişiye tamamlanamayan çok dar bir arkadaşlık çemberi haline geldi. Kulüp binası yoktu. Moda ve Cevizlik civarında oturan arkadaşlardan Ayetullah, Hakkı Saffet, Galip beylerin evleriyle bizim evde toplanır ve ortaklaşa aldığımız gevrekleri ev sahibinin hazırladığı çayla yiyerek hep futboldan ve futbolculardan bahsederdik. Bilirdik ki düzenli bir kulüp binasına sahip olmamızın imkânı yoktur. Bu konuyu açanları çok hayalperest bulur ve hemen sözünü keserek kendisini gerçeği görmeye davet ederdik.Bir bina kiralamak için hiç olmazsa ayda 10 lira lazımdı. Kulübe perde, tül gibi mefruşat lazımdı. Hademeden vazgeçtik, fakat silip süpürmek, lambasını her akşam yakmak için masraf yapmak lazımdı, lazımdı, lazımdı...Oysa ki bizim top almak, eskiyen formalarımızı yenilemek için bile paramız yoktu. Sonra, bir futbol takımı on bir kişiden oluşuyorken biz on kişiydik...Çoğalarak üyelerimizi de arttırmak için çareler ararken “Üsküdar Futbol Kulübü” ile birleşme teklifi aldık. O dönemin yaygın görüşü “Birleşmek Kuvvettir” idi. Biz de bu inanca uyduk ve Üsküdar kulübüyle birleştik. İyi hatırlayabiliyorsam bizimle birleşen şahıslar arasında şimdi “Felek” namı altında yüksek mizah yapan Atletizm Federasyonu Başkanı Burhanettin Bey’de vardı.Bu yeni arkadaşlarla birkaç antrenman yaptık ve bir gün yeni yönetim kurulunu oluşturmak üzere “Mühürdar” gazinosunda toplandık. Amaç, birleşmenin genel şekliyle gerçekleşmişti. Bu şartlarda Üsküdarlılardan bir kaçını yönetici olarak seçmek ve tüzüğü oluşturacak ayrıntıları belirlemekti. Fakat daha toplantı başlarken Fenerbahçelilerin bir arada, Üsküdarlıların da ayrı bir grup halinde oturmaları gösterdi ki birleşme belki arzu ediliyor, fakat samimi değildir. Nitekim bize katılan arkadaşlar önce kulüp isminin “Üsküdar-Fenerbahçe” olmazsa “Fenerbahçe-Üsküdar” şeklinde değiştirilmesini teklif ettiler. Birleşmek arzusu kendi taraflarından geldiğine göre “Fenerbahçe” namının değiştirilmesine gerek olmadığı cevabı verildi. O halde isimleri büsbütün değiştirelim dediler ve Kadıköy ile Üsküdar Belediyelerinde ne kadar tanınmış semt ismi varsa saydılar, aynı cevabı verdik.O zaman yönetim kurulu üyelerinin sayısı ile beş veya yedi üyeden kaçının Fenerbahçe’den ve kaçının Üsküdar’dan olacağı görüşülmek istendi. En tehlikeli konuya temas edilmiş ve pürüzlü görüşmelerin kötü sonuçlar vermesine imkân bırakmamak zamanı artık gelmişti.Zira bu iki karanlık nokta halledilmezse – Üsküdarlılar bizden kalabalık oldukları için – öyle bir dayatma meydana gelirdi ki Fenerbahçe Futbol Kulübü’nün varlığından vaz geçtik, fakat o küçücük varlığı bir iki seneden beri beslemiş olan kuvvetli samimiyet ve dostluk da kaybolur, giderdi.Bununla birlikte, Üsküdarlı arkadaşlardan isteklerinin ne olduğunu açıkça söylemelerini talep ettik. Amaçları Fenerbahçe’yi yok etmek miydi? Ya da haklı görünüp, birleşme arzusunu geri çektikten sonra Üsküdar kulübüne Fener’in birkaç oyuncusunu almak için bir oyun mu oynuyorlardı?Fenerbahçeliler arasında birkaç hukuk talebesi vardı ki henüz tam öğrenemedikleri hukuk ilminin cemiyetlere, toplantılara, görüşme ve katılımlara dair ne kadar kuralı varsa bunları öne sürerek haklılıklarını ispat etmek istediler. Fenerbahçe’nin o zamanki Reisi Ayetullah Bey’di. Ayetullah Bey, Fransız okullarında okumuş ve hep yabancı çevrelerde yaşamış olduğu için Türkçeyi hakkıyla konuşamazdı. Hukukçuların mesleki ve karışık açıklamaları karşısında bunalıp aynı dille cevap vermekten aciz kalınca ayağa kalktı ve “Fenerbahçe’nin İdare Hey’eti eskisi gibi kalacak, siz de bizlere tabi olacaksınız” hükmünü bildirdi. Bu sert çıkış karşısında biz şaşırıp birbirimize bakmaya başladık. Üsküdarlılardan biri:“Fenerbahçeli arkadaşlar kararlarını açıklamamışken Reis beyin hangi hakka dayanarak İdare Hey’etinin değiştirilemeyeceğini bu kadar kat’iyetle beyana cesaret ettiğini” bizlere dönerek ve şaşkınlığımızdan faydalanarak sordu.Ayetullah, şu cevabı verdi:- Fransa Kralı XIV. Lui “L’Etat, c’est moi” dermiş. Ben de “Fenerbahçe ben’im” diyorum. Fenerbahçe’nin varlığını bu kadar şiddetle koruyan Ayetullah Bey’i hukuk kurallarına feda edemezdik. Fakat bir de görüşme adabı vardı; sekiz on kişi görüşlerini söylememişken Reisin dediğim dedik bir hükümdar gibi müzakereyi kesivermesi – hiç olmazsa – ayıptı. Bizler, bu düşünce içinde şaşkın ve kararsız iken Üsküdarlılar aynı tavırla hep birden ayağa kalktılar ve gazinoyu terk ettiler. Birleşme sonuçsuz kalmıştı.Üsküdarlılar biraz daha sabretselerdi ruhlarımızdaki ani krizden yararlanarak belki muratlarına ermiş olacaklardı. Fakat Fenerbahçe de Üsküdar Kulübü gibi “Fındıklı meclisi meb’usanına” has ilmi tartışmalar arasında çoktan maziye karışmış bulunacaktı. Fenerbahçe’yi bu vartadan kurtarmış olan merhum Ayetullah Bey’in hatırasını her Fenerbahçeli rahmetle yadetmelidir. Gene eski tas, eski hamam... Evlerde toplanıyorduk. Yalnız Üsküdarlılardan bize Yahya Bey kalmıştı. Bu arkadaş birkaç zaman sonra bizim evin yanındaki ceviz ağacının altında bir akşamüstü bana Tevfik Bey’i tanıttı. Diğer bir gün Kuşdili çayırında antrenman yaparken Sait Selahattin Bey’le tanıştık. Mustafa (Elkatipzade) Bey, Sait Bey’in ince oyununu beğenerek kendisini kulübe kaydettirdi. Sait Bey, Nuri Bey’i Fenerbahçe’ye getirdi. Onu Kemal Bey takip etti. Kemal (Aşkın) Bey, Mühendis Mektebi talebesiydi. Birkaç zaman sonra da Arif Bey’in Fenerbahçe’ye katılmasını sağladı. Hasan Kamil (Sporel) Bey’de bu sırada Fener’e katıldı.Artık epeyce kalabalıktık. Hepimiz aynı semtte oturduğumuz ve çok sıkı arkadaş olduğumuz için akşamları mutlaka bir evde toplanıyor ve birbirimizden vaz geçemediğimiz için de hangimizin evinde toplansak – çay, şeker, gevrek gibi malzemeyi sağlamakla beraber – evsahibi için gene yük oluyorduk.Misafirperverliğin gereği kahvelerden vaz geçtik fakat 16 ile 20 yaş arasında, yirmi -yirmi beş gencin eğlencesinden çıkan gürültüye katlanacak ana-baba, çocuklarını ne kadar sevseler gene de şikâyet ederdi.Bizler bu müsamahayı da tecavüz etmiş olacağız ki artık her şartta bir kulüp binası temin edip orada toplanmayı kararlaştırmaya mecbur olduk. İmdadımıza Kemal yetişti ve evinin bahçesindeki bahçıvan kulübesini bize tahsis etti.Fenerbahçe Futbol Kulübü’nün bu ilk merkezini hepimiz evlerimizden getirdiğimiz eski püskü masalar ve iskemlelerle donattık. Ev düzenlemeyi bilen bazılarımız kulübeyi kulübün forma renginde kâğıtlar ve amatörler tarafından çekilmiş 6 ½ x 9 ve 9 x 12 ebadında fotoğraflarla süslediler.Düzenli toplantılarımızı artık “Kulüp merkezi”nde yapıyorduk. Fakat arkadaşların tamamının katıldıkları geceler küçücük kulübede nefes almak imkânsız bir hale geldiği için – hava ister yağmurlu, ister karlı olsun – kapı ve pencere açılıyor ve bazılarımız kapının dışından ve pencerenin kenarından sohbete katılıyorduk. Fenerbahçe Futbol Kulübü göçebelikten çıkmış, tarihi bir aşama katederek mekan sahibi olmuştu.Kemal’in bahçıvan kulübesi hayallerimize tekrar yol açtı. Kemal, Arif, Sait, Kamil gibi yetenekli futbolcuların katılımıyla güçlenen takımda bu hayallerin gerçekleşmesine bir kat daha yardım etti ve biz Yoğurtçu deresinde gezmek için sandal sahibi olmaya karar verdik. Sağlam bir futbol takımı, merkez binası ve sandalı olan kulüp, o zamanın sporculuğunda önemli bir varlık oluşturacaktı. Böylece sandal işinin peşini bırakmayarak aramızda onbir mecidiye topladık.Bu onbir mecidiye elimizde, İstanbul’un bütün sandal iskelelerini, kalafat yerlerini dolaşıp çekişe çekişe pazarlık ederek geniş bir sandal satın aldık ve Yoğurtçu’ya getirerek sandal iskelesinin karşısındaki kahvenin önüne bağladık.Şimdi en önemli sorun bu sandaldan bütün kulüp üyelerinin yararlanmasını sağlayacak talimatnameyi oluşturmaktı.Kulübün Genel Kaptanı sıfatıyla Galip, Katibi sıfatıyla ben, denizcilik sorumlusu sıfatıyla Kemal günlerce düşünerek bir talimatname kaleme aldık ve diğer arkadaşlarla da birçok toplantıdan sonra talimatnamemizin kurallarını ortaya çıkardık.Fakat günün birinde, Amiral Nelson’un Trafalgar Muharebesinde kullandığı gemi gibi Fenerbahçe’nin Denizcilik Şubesinin müzesinde yerini alacak olan bu sandal elimizde bir talimatname bırakarak ortadan yok oldu.İstanbul’un dört tarafını aradık, yakın limanlara telgraf çektik, sorduk, soruşturduk sandalımızı bulmak umudu kayboldu.Kemal’in kulübesi ve sandalın alınması bize iki şey öğretti:
  1. Kulübün bir merkeze ihtiyacı vardır.
  2. Arkadaşların katılımı halinde sermaye bulmak mümkündür.
Sınırsız rüyalara dalmamak tavsiyesinde bulunanlara: “Kulübeye sığıyor muyuz?” cevabını veriyorduk. Daha büyük bir merkezi nasıl temin edeceğimizi soranlara da: “Sandalı nasıl aldıksa...” diyorduk.Bu soru ve cevaplar bizlerde bir takım sabit fikirlerin doğup gelişmesine sebep oldu. Daha büyük bir merkez, daha güçlü örgüt, daha kuvvetli bir yönetim tarzı, daha tanınmış ve daha çok üye...”
Fenerbahçe Sahada

Artık çevredeki yetenekli futbolcuları bünyesine toplamış, birbirine kenetlenmiş güçlü bir takım vardır. Artık Fenerbahçe için başarı daha yakın görünüyordur. Nasuhi Bey’i dinlemeye devam ediyoruz:
“Fenerbahçe’nin şanslı yılları da gelmişti. Futbolda en korkulacak rakibimiz olan Galatasaray bir faul yüzünden “Lig Heyeti” ile çıkan bir anlaşmazlık sonucunda resmi müsabakalardan çekilmişti.Bu gün sebeplerini iyice hatırlayamadığım bu olayda aklımda tek kalan nokta şudur ki; Galatasaray’ın lig maçlarından çekilmesini gerektiren suç veya hata, Ali Sami (Yen) Bey’in tartışma ve yönetim tarzıyla Lig Heyeti’nin prensipleri arasında kaybolup gitmiş olmasıdır.Yine de bundan, Galatasaray ligden çekildi de, Fenerbahçe bundan yararlandı demek istediğim anlaşılmasın. Fenerbahçe ilk şampiyonluğunu kazandıktan sonra bu ünvanı dört sene peş peşe korumuş ve bu süre zarfında Galatasaray’la çeşitli çarpışmalardan galip çıkmıştı.Evet, Fenerbahçe İstanbul Futbol Ligi’nde hep sonuncu iken 1911-1912 mevsiminde birdenbire bütün rakiplerini yenerek şampiyonluğa ulaşıverdi. Fenerbahçe’nin varlığında bu tarih önemli bir dönüm noktasıdır ve bu önemi açıklayabilmek için de o dönemin şartlarını göz önünde bulundurmak gerekir.O tarihlere kadar futbol birinciliği önce İngilizlerin, sonra da Rumların elindeydi. Sultan Hamit devrinde doğal görülebilen yabancı azınlıkların bu üstünlüğü Türk olmayan unsurların varlığı, Meşrutiyetle birlikte artık yerini Milli duygulara ve Türk vatanında Türk hâkimiyeti fikrine bırakmıştı ve futbol şampiyonu Galatasaray, vatansever Türk gençliğinin gözünde, bundan dolayıdır ki bir kahraman olarak yücelmişti. Ancak bir endişe hakimdi; bu kalabalık içinde tek başına kalan Galatasaray yenilirse ne olacaktı? Bir Rum veya bir İngiliz takımı mı şampiyon olacaktı? Bu duruma katlanılabilinir miydi? Bir faul yüzünden futbol meydanından çekilen Galatasaray’ın yerini, o zamana kadar ortalarda pek görünmeyen Fenerbahçe alınca bu olasılık da ortadan kalkmış oldu. Fenerbahçe şampiyon olmakla Türk futbolunu Türklere sevdirmiştir. Bu birinci kazançtır. İkinci kazanca gelince: bu, bizzat Fenerbahçe’nin kendine güvenini ve istikrarını bulmasıdır.”
Fenerbahçe’nin ilk şampiyonluğunu aldığı 1911-12 sezonunu Nasuh Bey bize şöyle aktarıyor:
“O zamanlar futbol birincilik müsabakalarında sayılar (puanlar) şimdiki gibi değildi. Galip taraf iki sayı, berabere kalanlar birer sayı alırlardı. Müsabakaya çıkmayan takımla mağlup olan takımın sayı hakları yoktu. (Bu anıların kaleme alındığı 30’lu yıllarda galibiyete “3”, beraberliğe “2”, mağlubiyete “1”, hükmen mağlubiyete ise “0” puan verilirdi.”Daha fazla berabere kalan Fenerbahçe ile galibiyetleri mağlubiyetlerinden fazla olan Strugglers, kendi aralarındaki son oyuna çıkmadan önce Fener aleyhine bir sayı ile en başta idiler. Bu halde Fenerbahçe için ikinci bir oyun boşa yorulmaktan başka bir şey olmazdı. Galip gelmesi şarttı ve esasen Fenerbahçe takımı bu sonucu alabilecek bir güce sahipti. Fakat müsabakadan bir hafta evvel müdafi Arif merhumun ayağı sakatlandı ve diğer bir oyuncunun katılması da şüpheli bir durum aldı. O zaman Fenerbahçeliler, lig haricinde bulunan Galatasaray’ın Celal, Emin ve diğer bir iki futbolcusunun Fenerbahçe’de oynaması teklifiyle karşılaştılar. Amaç, bir Türk futbol takımının birinciliği almasından ibaret olduğuna göre takdire değerdi. Ancak, bu teklifin olduğu gibi kabul edilmesi gerekirken bir takım olumsuz görüşlerle engellendi. Galatasaray’ın galibiyetten pay çıkartmak istediğini ileri sürenler olduğu gibi galibiyetin rakipler tarafından kabul görmeyeceği söylendi. Bunlarla birlikte Galatasaray oyuncuları ile takviye edilmiş Fenerbahçe’nin mağlubiyeti halinde duyulacak üzüntünün telafisi olmayacağını öne sürenler bulundu. Ve nihayet denildi ki, Fenerbahçe Strugglers’le eksik kadro ile de çarpışır ve kazanır. Galatasaray’ın teklifinin aleyhinde bulunan Fenerbahçeliler o kadar fazla idi ki nihayet bunların arzusunu kabul ederek sakat Arif’i de takıma katıp müsabakayı yalnız Fener kadrosu ile oynamaya mecbur olduk. Maç Kadıköy’deki “Union Club” de yapılıyordu. Hakem Mr. “Cim Lafontein”di.Herkes, yani bütün Türkler, Rumlar ve Galatasaraylılarla beraber onun teklifini reddedenlerde, reddedildiğine üzülenlerde heyecan içindeydiler. Sahada o güne kadar görülmemiş bir kalabalık vardı. Birinci devre 0-0 beraberlikle sonuçlandı. İkinci devrenin sonlarına doğru Fener ağır basmaya başladı.Heyecanlı maçlarda bugün de duyduğumuz bağırmalar etrafı çınlatıyor, yalnız artık unuttuğumuz yabancı lisanın: “vire, yasu, zito, kato” gibi nidaları bütün neşe vaya acıları ile birlikte kulakları dolduruyordu. Son dakikalar gelmiş, Fenerbahçe hissedilen baskısına rağmen zaferi temin edememişti.İşte böyle ümitlerin kesildiği bir buçuk saatten beri göğüsleri yırtacakmış gibi çarpan kalplerde derin bir şüphenin başladığı, keyfin sıkıntıya dönüştüğü saniyelerden birindeydi ki arkası Strugglers’in kalesine dönük olarak merkez muavin Sabri’den bir pas alan soliç Sait Selahattin (Manço), sol ayağını omuzu hizasına kadar kaldırarak, topu sol köşeden rakip kalesine soktu ve bir dakika sonra oyun da bitti.”

Kuruluş Yıllarında Fenerbahçe

Cemiyetler (Dernekler) kanunu İkinci Meşrutiyet'ten (23 Temmuz 1908) sonra 16 Ağustos 1909'da çıkarılmıştır. Bu tarihten sonra birçok dernek kurulmuş ve daha önce gayri resmi olarak kurulanlar da tescil edilmiştir. Fenerbahçe 1907'de kurulmasına rağmen resmî tescili 1913'tür.
Kuruluş Tescil Belgesi

1910'da Logo Tasarlanıyor ve Renkler Sarı-Laciverte Dönüyor

Fenerbahçe Spor Kulübü, sarı beyaz olan renklerini 1908 (kulüp sayfasına göre ise 1909) sonbaharında sarı laciverte çevirmiş, 1909 -1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligine Galatasaray’dan sonra katılan ikinci Türk takımı olmuştur. İşte, dünyanın en hırslı ilk 5 derbisinden biri olan Fenerbahçe – Galatasaray kulüpleri arasındaki ezeli rekabet, ilk defa 17 Ocak 1909 tarihinde Mektebi Sultani öğrencilerinin takımı ile yeni kurulmuş bir semt takımı maçı şeklinde başlamış ve bu tarihten itibaren de o dönemlerdeki İstanbul futbolundaki şampiyonluklar genelde bu iki Türk takımı arasında paylaşılarak Türk futbolunun artık bir varlık olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur.

Fenerbahçe Şampiyon Oluyor ve Taşınıyor


Fenerbahçe, 1909 yılında girdiği ligde, 1911-12 sezonu ile ilk şampiyonluğuna ulaşmıştır. O takımda efsanevi kaptan, başkan ve oyuncumuz Zeki Rıza Sporel’in abisi Hasan Kamil Sporel de yer almıştır, Selahattin Manço’da. Kulübün yeni logosunu tasarlayan Topuz Hikmet, kulübe kendi evindeki kulübesi ile ilk lokalini sağlayan Kemal Aşkın ve geleceğin ünlü topçusu otomobil Nuri’de bu ilk şampiyonlukta ter döken neferlerdir.

Alaaddin Baydar ve Zeki Rıza Sporel çocuk yaşında. Arkalarında Elkatipzade Mustafa Bey, yanlarında Galip Kulaksızoğlu.

Fenerbahçe kurulduktan sonra Kemal (Aşkın) Beyin evinin bahçesindeki kulübeyi saymazsak, 1911-12 şampiyonluğundan sonra 1912’de Altıyol’da ilk kulüp binasına kavuşmuş, iki sene sonra ise Kuşdili’ndeki lokaline taşınmıştır. 

Hazine-i Hassâ ya ait bu köşkün bir tarafı Kurbağalıdere’ye, diğer tarafı Kuşdili çayırına bitişiktir. Köşkte “Kadıköy Uhuvvet Kulübü” adı altında bir kumarhane işletilmektedir. Reis Dr. Hamit Hüsnü (Kayacan) ve Yönetim Kurulundan Zeki Mazlum (Saltık) beyler 1914 yılı başında köşkün iki odasını Uhuvvet Kulübünden yılda 20 altın lira karşılığı kiralamışlardır. 


Bu gayrimenkulün tümünü ele geçirmek de, tesadüfen Hazine-i Hassa Hukuk Müşaviri Ahmet Bey’in, Dr. Hamit Hüsnü Bey’in hastası çıkmasıyla gerçekleşmiştir. Böylece 2–3 ayda köşkün tamamı, yıllığı 80 liraya Dr. Hamit Hüsnü Bey adına, ancak Fenerbahçe Kulübü hesabına kiralanmış. Uhuvvet Kulübü, biraz direniş göstermiş, ancak zorla da olsa binadan uzaklaştırılabilmiştir.


Ancak yıllık 80 lira kira bedeli yine de kulübe ağır gelmiştir. Kulüp, köşkün müştemilatı olan gazinoyu kabadayı olan Hamdi Bey’e işletmesi için 25 liraya kiralamış ancak Uhuvvet Kulübü mensupları “sözleşme ihlali” iddiasıyla Fenerbahçe’yi Hazine’ye ihbar etmişlerdir. Amaçları gazino ile beraber lokalin de açık artırmayla yeniden kiralanmasını talep etmektir. Bu yönde bir ihbarname alan Hamid Hüsnü Bey, Hazine ile yıllık 100 liradan yeni bir mukavele yaparak bu sorunu geçici olarak çözmüştür. Daha sonra Başmabeyinci Tevfik Bey aracılığıyla, o sırada prostat ameliyatı geçirmekte olan Sultan Reşat ikna edilmiş, seneliği 40 liradan 10 yıllık yeni bir sözleşme için‘irade-i seniyye’yani padişah kararı çıkarılmıştır. Bu anlaşma için muhtemelen gazino bölümü sözleşme dışına çıkarılmıştır.


Fenerbahçe Kulübü adına ve şanına yakışan müstakil bir lokale bu şekilde kavuşmuştur. Üyelerinden toplanan 45 altın lirayla lokal mükemmel şekilde döşenmiş ve 20 Mart 1914 Cuma günü açılmıştır.


O dönemdeki bir başka sorun ise İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinden Hariciye Nazırı Talat Paşa ile olmuştur. Talat Paşa, Progres(s) takımını alarak devrin siyasi akımına uygun olarak adını Altınordu olarak değiştirmiş ve Fenerbahçe’den yedi oyuncuyu Dünya Savaşı’nda cepheye gitmeyecekleri garantisi vererek kendi takıma transfer etmiştir. Tarihler 1914’ü göstermektedir.


1911-12 Cuma Ligi Şampiyon Takımı - İlk Şampiyonluk

Fenerbahçe bu yıkıma da Elkatipzade Mustafa’nın Balkan Harbi zamanında yetenekli gençleri takıma katmış olması ile aşmıştır. 1916 yılında ilk sahaya çıkan bu gençler Üsküdar Takımı’nı hezimete uğratmıştır. Üsküdar Takımı’nın kaptanı Burhan (Burhanettin) Felek maç öncesi Fenerbahçe takımını kastederek “çoluk çocuk takımı” demesi ve maçın sonucu Fenerbahçe destenı olarak tarihe not edilmiştir.

Fenerbahçe 1922-23 Efsane Kadrosu
Ayaktakiler soldan: Bedri Gürsoy‚ Zeki Rıza Sporel‚ Ömer Tanyeri‚ İsmet Uluğ‚ Sabih Arca‚ Cafer Çağatay‚ Fahir Yeniçay‚ Kadri Göktulga
Oturanlar: Ragıp Mağden‚ Şekip Kulaksızoğlu‚ Alaattin Baydar

Fenerbahçe bir darboğazı daha aşarak bu gençlerle tarihin gelmiş geçmiş en büyük takımını kurmuştur: 1922-23 Fenerbahçe Futbol Takımı. Hiç gol yemeden şampiyon olan, son iki maçına rakiplerin dahi çıkmadığı, General Harrington kupasını kazanan ve işgal kuvvetlerine hüznü yaşatan o efsane kadrodur bu kadro. Kadronun en dikkat çeken isimi ise Zeki Rıza Sporel'dir.

29.Haziran.1923 Harrington Kupası zaferinin gazete haberi. Resimde görülen oyuncu Zeki Rıza Sporel.

İlk Beşiktaş Derbileri

Beşiktaş ile Fenerbahçe arasındaki ilk derbi ise 22 Kasım 1924 tarihinde Taksim Stadı’nda oynanmıştır. Galatasaray ile Beşiktaş arasındaki ilk derbi ise 22 Ağustos 1924 tarihinde Taksim Stadı'nda oynanan karşılaşma ile başlamıştır.

Tarihimiz Yanıyor

Fenerbahçe’ye 1914-1932 arasında ev sahipliği yapan Kuşdili Lokali, cumhuriyet devrimlerinin de yaşatıldığı, sporun çok farklı branşları ile göz doldurduğu, halkın bir araya geldiği bir cazibe merkezi olmuştur.

Ancak 5-6 Haziran 1932 gecesi meydana gelen Kuşdili Yangını sonucunda Fenerbahçe, kupalarından üye kayıt ve maç defterlerini de içeren belgelerine kadar gelmiş geçmiş bütün maddi eser ve izlerini kaybetmiştir. Lokal karşısında oturan futbolcumuz Fazıl Arzık ve birkaç cengaver sayesinde gece 2-3 arası çıkan bu yangından geriye birkaç iskemle, birkaç kupa, şilt ve nereden geldiği bilinmeyen ‘Kuğulu Şövalye’ heykeli kalmıştır. Bu heykel halen Fenerbahçe müzesinde sergilenmektedir. O gece General Harrington Kupası da yanmıştır. Şu an müzemizde bulunan kupa orijinalinin kopyasıdır. Fenerbahçe’nin yangın sonrası yaptığı açıklama şu şekildedir:
Sevgili yuvamız, 25 senelik spor hayatımızda elde ettiğimiz şeref ve galibiyet, hatıraları ile birlikte yanmıştır. Bugün, maddi spor vesaitimizden de tamamen mahrum kalmış bulunuyoruz. Yek değerlerimize karşı sarsılmaz itimat, muhabbet ve tesanüt (dayanışma) havası içinde, yıllarca süren müşterek emeklerimizin muhassalasının (elde edilmiş sonucunun) enkazı karşısında derin bir teessür (üzüntü) duymamak kabil değildir. Mahvolan manevi kıymetlerin maattessüf (ne yazık ki) tamiri imkânsızdır. Şu kadar ki, 25 senedir kazandığımız muvaffakiyetlerin hatıralarını kalbimizde daha büyük bir vecd (heyecan) içinde yaşatmak, bu hatıraları Fenerbahçe gençliğine kitap halinde hediye etmek gene mümkündür. Hatta ilk vazifelerimizden biridir. Kupalarımız, bayraklarımız yanmıştır. Fakat yüreğimizdeki hatıralar canlılığını kaybetmeyecektir. Başta Ulu Gazimiz olmak üzere; kulübümüzün mesaisini takdir eden kıymetli yazıları taşıyan hatıra defterimiz kül olmuştur. Fakat bizim emeklerimizi takdir etmiş olan büyük şeflerimiz, memleketini seven memleketin idealine candan bağlı, çalışkan, tesanüt (dayanışma) ve muhabbet çerçevesi içinde Türk gençliğini gene himaye edeceklerdir. Hayatın mütemadi bir mücadele olduğunu, mücadelesiz, ızdırapsız, elemsiz, hayatta gerek ferd ve gerek millet itibariyle muvaffak olmak imkânı olmayacağını Türk gençliğine hatırlatan Büyük Gazi'nin nasihatleri bu elemli günlerimizde, bizim için en büyük teselli ve kuvvet membaı olacaktır. Fenerbahçelileri, kulübümüzün maruz kaldığı felaket nispetinde büyük olan vazifeye davet ediyoruz.
Bu yıkımın ardından Fenerbahçe için Gazi Mustafa Kemal’in de dâhil olduğu bir yardım kampanyası düzenlenmiş ve Fenerbahçe bir kez daha halkın desteği ile ayağa kalkmıştır. Kuşdili Lokali'nin yanması, ardından başlatılan seferberlik ve yaşanan gelişmeler dahi Fenerbahçe'nin halkın bağrından çıkan bir kulüp olduğunu net bir şekilde göstermektedir. 

Burada bahsi geçen hatıra defteri içinde bahsedildiği gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 3.Mayıs.1918’de kulübümüzü ziyaretinde yazdığı yazıda mevcuttur. Bu paha biçilmez yazı, 1944 yılında zamanın Vatan Gazetesi yazı işleri müdürü Kemal Onan’ın masasına kimliği belirsiz bir kişi tarafından bırakılmıştır. Kimin bıraktığı ise halen bir sırdır. Bu defterin ilk sayfasında da lokalin açılışına oğulları ilk Türk futbolcu Fuat Hüsnü Kayacan ve eski başkanlarımızdan Dr.Hamit Hüsnü Kayacan ile katılan Donanma Amirali Hüsnü Hüseyin Bey’in yazısı mevcuttur.

Fenerbahçe Futbol Takımı’nın Başarıları

Fenerbahçe işgal kuvvetler ile yaptığı 50 maçın, 41’ni kazanmış, 5’ini kaybetmiş ve 4’ünde berabere kalmıştır. En sonunda tüm güçleri ile gelen işgal kuvvetleri, Chelsea dâhil profesyonel takımlardan aldıkların desteklerle sahaya çıkmışlar ancak Fenerbahçe Türk futbol tarihinin en büyük kupasını, General Harrington Kupası’nı kazanmıştır. Bu o dönem o kadar kıymetli bir başarıydı ki, Lozan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını ve girdiği İstiklal Savaşı’nın barış anlatmasını yürüten heyetin lideri İsmet İnönü Fenerbahçe kulübüne şu telgrafı yollamıştır:
Heyetimiz namına hepinizi meserretle tebrik eder, gözlerinizden öperim.
İşgal güçleri ile yapılan maçlardaki başarılar Fenerbahçe’nin halkın gözünde yükselmesinin bir numaralı sebebidir. General Harrington Kupası ise bu başarıları taçlandıran nihai zaferdir. – 29.Hazian.1923


Fenerbahçe cumhuriyetin ilanından sonra ilk yurtdışı maçını Ukrayna’nın Odessa takımı ile oynamış ve 3-0 kazanmıştır.

Fenerbahçe Futbol Takımı, Türk futbol tarihinin ilk uluslararası başarısı olan Balkan Kupası'nı (1966-67) kazanmıştır. UEFA Kupa Galipleri Kupası'nda (1963-64) çeyrek final oynamış, 2008 yılında ise UEFA Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline kadar yükselmiştir. Ayrıca 2012-13 sezonunda UEFA Avrupa Ligi'nde yarı finale çıkmıştır. U-15 takımı 2011 yılında Avrupa şampiyonu olmuştur. 28 kez Türkiye futbol şampiyonu olarak (19 Süper Lig, 6 Millî Küme, 3 Türkiye Futbol Şampiyonası) Türk futbol tarihinde en çok millî şampiyonluk yaşamış takımdır.


Fenerbahçe'nin yaptığı ilk uluslararası futbol maçı olarak kabul edilen ve Haziran 1914 tarihinde Çarlık dönemi Rusya'sının Odessa takımıyla oynanan karşılaşma öncesi hatıra fotoğrafı. Odessa 0 - 3 Fenerbahçe

Oturanlar, soldan: Miço, Otomobil Nuri, Arslanyan, Dalaklı Hüseyin, Sak Selahattin, Hikmet.

Ayaktakiler: Kafile Başkanı Doktor Hamit Hüsnü, Rus mihmandar, Yahya Berki, Selahattin Manço, Nüzhet Galip, Kostantin Boris, Büyük Hasan, Süreyya, Zeki Mazlum, Jan Boris ve Şakir.

Fenerbahçe 1923’ü General Harrington Kupası ile tamamladıktan sonra Cumhuriyet dönemine de şampiyonluklarla devam etmiştir. Ancak 1923 tarihinde kurulan Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) kendi başkanlarını, oynanan derbileri ve milli maçları saymasına rağmen düzenlediği Türkiye Futbol Birinciliği (1924-1951), Milli Küme (1937-1950) şampiyonluklarını saymamaktadır. Türkiye için şu an lig şampiyonluklarının miladı 1959’dur. Aslen 2002 yılına kadar Federasyon Kupası (1956-58) şampiyonluklarını da saymayan TFF, Beşiktaş’ın Türkiye’yi Avrupa Kupaları’nda temsil ettiğini gösteren belgeyi UEFA’dan aldığı için şampiyonluklarını kabul etmiştir.


Olayın geri planı ise şöyledir:

Fransız L'equipe gazetesi 1955-56 yılında 18 Avrupa kulübüne bir mektup gönderip bir turnuva düzenlemeye karar vermiştir. Ancak dergi işin zorluğunu anlayınca sonrasında UEFA'nın bu kupayı düzenlemesini istemiştir. Türkiye davet gönderilen ülkelerden biri olmamasına rağmen katılmak istemiş ama kuralar çekildiği için "seneye gelin" denmiştir.

1956-57 yılında Türkiye'de Ulusal bir lig oynanmadığı için Türkiye 56 yılı İstanbul Şampiyonu Galatasaray'ı kupaya göndermiştir. Tabii diğer takımlar ve özellikle İstanbul dışı takımlar duruma itiraz etmiştir.
 



Federasyon kupasını kazanan Beşiktaş 1957-58  takımı

Dolayısıyla 1957-58 ve 1958-59 yıllarında "Avrupa Şampiyon Kulüpler kupasında ülkeyi kim temsil etsin?" diye İstanbul-Ankara-İzmir takımları arasında bir turnuva yapılmış, adına Federasyon Kupası denmiştir. İki defa yapılan bu turnuvanın her ikisini de Beşiktaş kazanmıştır.

Türkiye Kupası’nın eski adı Federasyon Kupası ile bu kupanın adının aynı olması ise sadece isim benzerliğidir; bir ilişkisi yoktur.

Dünyanın diğer lider liglerine bakacak olursak bu kararın yeterli olmadığını görüyoruz:

  • İtalya'nın ilk şampiyonu 1898 - Genoa
  • İngiltere'nin ilk şampiyonu 1889 - Preston
  • Almanya'nın ilk şampiyonu 1903 - Leipzig
  • İspanya'nın ilk şampiyonu 1929 - Barcelona
  • Fransa'nın ilk şampiyonu 1894 - Standard Athletic Club

İtalya'nın ilk şampiyonu Genoa 1898

Türkiye Futbol Federasyonu bu tutumu ile Zeki Rıza Sporel’i, Lefter’i, Can’ı, Cihat Arman’ı, Metin Oktay’ı, Baba Hakkı’yı, Beşiktaş’lı Şeref’i yok saymaktadır.

Türkiye Futbol Birinciliği (1924-1951)

Türkiye İdman Cemiyeti İttifakı 1924'de Paris Olimpiyatlarından hemen sonra Ankara'da bir Spor Kongresi toplamış ve birçok branşta Türkiye Şampiyonaları düzenlenmesi kararı alınmıştır.

1924 Eylül ayından itibaren ülke şampiyonunu belirlemek için  şehir şampiyonlarının katıldığı Türkiye Futbol Birinciliği'ni düzenlemiştir. 

Türkiye'nin ilk Ulusal Şampiyonu Harbiye Futbol Takımı

16 defa düzenlenen şampiyonayı kazananlar şöyledir:
·         Fenerbahçe (1933,1935,1944)
·         Harp Okulu (1942,1945), Beşiktaş (1934,1951), Gençlerbirliği (1941,1946)
·         Harbiye(1924), Muhafızgücü (1927) ,İstanbulspor(1932), Eskişehir Demirspor(1940),Ankara Demirspor(1947) , Ankaragücü(1949), Göztepe(1950)

1924-1951 arası düzenlenen şampiyona 24 Eylül 1951'de resmen profesyonelliğe geçilince sadece amatör takımlar arasında devam etmiştir. Deplasman maliyetleri yüksek olduğu bazı yıllar Türkiye Şampiyonasına katılmayan takımlar olmuştur.

Askerliğin 2 yıla kadar sürdüğü dönemlerde Harbiye, Muhafızgücü ve Harbokulu takımları askerliğini yapan futbolcular sayesinde çok güçlü ve önemli başarılar elde etmişlerdir. O yıllarda Demirspor'lar da maddi imkanları, ulaşım olanakları ile " müessese " takımları diye adlandırılıyorlardı. Onların da bu dönemde şampiyonlukları olmuştur.

Şampiyona statüsü yıllar içinde değişiklikler göstermiş ancak özetle şehir liglerinin şampiyonları önce kendi bölgelerindeki şampiyonlar ile oynamışlardır. Bölge şampiyonları da aralarında oynamış ve kalan iki takım final maçı oynayarak Türkiye Şampiyon'ununu belirlemişlerdir.

Milli Küme (1937-1950)

Milli küme İstanbul-İzmir-Ankara liglerinin ilk sıralarını alan takımlar arasında deplasmanlı lig usulü oynanmış, Eskişehir temsilcisi de bir kez katılmıştır.

Milli Küme,1959'da başlayan deplasmanlı ligin ilk hali olarak kabul edilmiştir. 1937-50 arasında 14 yılda 11 defa düzenlenen ligi kazananlar şöyledir:


·         Fenerbahçe (1937-1940-1943-1945-1946-50)
·         Beşiktaş (1941-1944-1947)
·         Galatasaray (1938), Güneş (1939)

Milli Küme'nin ilk şampiyonu olan Fenerbahçe'nin oyuncuları

1956-57 Öncesi Liglerde Sayılmalı

Hem Türkiye Futbol Birinciliği hem de Milli Küme her yıl yapılması gereken organizasyonlardır ancak araya giren Olimpiyatlar, Akdeniz Kupası, savaş gibi nedenler ile bazı yıllar bu liglerin bir tanesi bazen her ikisi oynanmamıştır.

Bu ligler aynı tarihte oynanmadığı gibi, tesadüfen hiç bir zaman aynı yılda Milli Küme ve Türkiye Futbol Birinciliği'ni kazanan takım aynı olmamıştır.

Türkiye futbol birinciliği her şehre/bölgeye açık iken, Milli Küme ise bir yıl dışında İstanbul-Ankara-İzmir takımları arasında yapılmıştır.

O dönemdeki ulaşım imkanlarının kısıtlı olması ve kulüplerin maddi sıkıntıları nedeniyle deplasmanlara gitmek büyük zorluk oluşturmuştur. Hatta uzun yıllar İstanbul takımları Ankara'ya veya İzmir'e gidince bir gece yatıp 2 günde 2 maç yapmışlardır. Keza İzmir ve Ankara takımları da İstanbul'a gidince de aynısını yapmışlardır.

Bu şampiyonalar dönemin federasyonunun belirlediği kurallar, atadığı hakemler ile ulusal şampiyona olarak düzenlenmiştir. Kupaları da federasyon tarafından verilmiş, hatta kulüplerin maddi zorlukları nedeniyle deplasmana giden takımların harcırahları da federasyon tarafından ödenmiştir.

Topluca listeye bakarsak bu dönemde en çok şampiyonluk kazanan takım Fenerbahçe'dir. Fenerbahçe bu liglerde dokuz defa şampiyon olmuştur. Galatasaray’ın ise tek şampiyonluğu vardır, 1939 yılında.

1939 Milli Küme Şampiyonu Galatasaray
  • Fenerbahçe 28 (19 Lig, 6 Milli Küme,3 Türkiye Futbol Birinciliği)
  • Galatasaray 22 (21 Lig,1 Milli Küme)
  • Beşiktaş 20 (13 Lig, 3 Milli Küme, 2 Türkiye Futbol Birinciliği, 2 Federasyon Kupası)
  • Trabzonspor 6 (6 Lig)
  • Gençlerbirliği 2 ( 2 Türkiye Futbol Birinciliği)
  • Harp Okulu 2 ( 2 Türkiye Futbol Birinciliği)
  • Bursaspor  1 (1 Lig)
  • Ankaragücü 1 (1 Türkiye Futbol Birinciliği)
  • Göztepe 1 (1 Türkiye Futbol Birinciliği)
  • İstanbul Güneş (1 Milli Küme)
  • Ankara Demirspor (1 Türkiye Futbol Birinciliği)
  • Eskişehir Demirspor (1 Türkiye Futbol Birinciliği)
  • Muhafızgücü (1 Türkiye Futbol Birinciliği)
  • İstanbulspor (1 Türkiye Futbol Birinciliği)
  • Harbiye (1 Türkiye Futbol Birinciliği)
Bu duruma itiraz eden Galatasaray Lisesi kökenli yazarlar ve kanaat önderleri Galatasaray’ın bu şampiyonalara katılmaması ve ilgi göstermemesi veya iki lig organize edilmiş olması gibi argümanlarla konuya karşı çıkmışlardır. İki lig düzenlenmesi olayı yukarıda zaten açıklandı. Ancak Galatasaray’ın ilgi göstermediği bu şampiyonalardan Milli Küme'ye, dokuz defa katılmış ve bir kere şampiyon, beş kere de ikinci olmuştur. Türkiye Futbol Birinciliği'nde ise iki defa finale yükselmiş ama kazanamamıştır. Duruma buradan bakınca sorun ilgi değil başarı sorunu gibi görünmektedir.

Bir diğer iddia ise liglerin ulusal bir kimlik taşımadığı ile ilgilidir. Sadece Milli Küme maçları değil 1959’da başlayan Türkiye Ligi’nin de ilk sekiz sezonu üç büyük şehir takımları arasında oynanmıştır. Bu ayrımcılık değil o bölge takımlarının gücü ile ilgili bir durumdur. Ayrıca, Mili Küme maçlarına Eskişehir’den de katılım olmuştur. 1959 sonrası istisnai durum ise 1960-61'de ligde 1 sezon oynayan Adana Demirspor’dur. Onun da tüm iç saha maçlarını Adana Stadı yetersiz olduğu için Ankara'da oynadığını hatırlatmakta fayda var.

1923 Öncesi Ligler

Türkiye Futbol Federasyonu’ndan önce de Osmanlı Devleti sınırları içinde ligler düzenlenmiştir. Futbolun büyük orada İstanbul’da oynadığı bu devirde önceleri İstanbul Futbol Ligi, işgalden sonra ise Cuma Ligi, İstanbul Türk İdman Birliği Ligi, Pazar Ligi adı altında ligler tertip edilmiştir.

İstanbul Futbol Ligi 1904-05 sezonundan 1914-15 sezonuna kadar düzenlemiş, arada 1912-13 senesinde Balkan Savaşı nedeniyle organizasyon yapılmamıştır. 1914-15 sezonu ise iki şampiyon vardır. Galatasaray İstanbul Futbol Birliği Ligi'ni, Fenerbahçe ise İstanbul Futbol Şampiyonluğu Ligi'ni şampiyon olarak tamamlamıştır. Sonuç olarak İstanbul Ligi’nde 1914-15 sezonunu da sayarsak Galatasaray’ın dört, Fenerbahçe’nin üç şampiyonluğu daha vardır. Diğer şampiyonlar ise bugün olmayan yabancı takımlardır.

1915 ile 1923 arasında ise Cuma Ligi adı altında düzenlenen ligde iki kez Fenerbahçe, iki kez Galatasaray, iki kez de Altınordu İdman Yurdu şampiyon olmuş, 1918-19 senesinde bu lig düzenlenememiş, 1919-20 de ise yarıda kalmıştır.

1919-1920 ve 1920-21 senelerinde ise Cuma Ligi’ne katılmasına müsaade edilmeyen takımlar İstanbul Türk İdman Birliği Ligi altında mücadele etmişler ve iki sende de şampiyonluk ipini Beşiktaş göğüslemiştir.

Pazar Ligi, 1920-21 ve 1921-22 yıllarında, 1905-1914 yıları arasında düzenlenmiş olan İstanbul Futbol Ligi’nin devamı olarak kurulmuştur. Bu ligde de İstanbul Futbol Ligi’nde olduğu gibi azınlık takımları vardır. Daha önceden farklı olarak bu yıllarda Musevi takımı Makabi’de lige katılmıştır. Bu ligde ilk sezonda İttihatspor, ikinci sezon ise Beşiktaş şampiyon olmuştur.

Sonuç Olarak

Tüm bu olaylar futbolu bu ülkede ayağa kaldıran insanlara haksızlık etmeden rekabeti siyasetten, masa başından ver yersiz ittifaklardan kurtarıp sahaya taşımak esas hedef olmalıdır. O günler gelene kadar doğrularımıza sıkı sıkıya bağlı duracağız ki bizim de adımız bu oyunun tarihinde bir kıyıda köşede yazılı kalsın.

Türkiye Topraklarında Düzenlenen Tüm Ligler ve Şampiyonları

Takımlar
Şampiyonlar Sayıları
Altınordu İdman Yurdu
2
Ankara Demirspor
1
Ankaragücü
1
Beşiktaş
23
Bursaspor
1
CadiKeuy
2
Eskişehir Demirspor
1
Fenerbahçe
33
Galatasaray
28
Gençlerbiriliği
1
Gençlerbirliği
1
Göztepe
1
Güneş
1
Harbiye
1
Harp Okulu
2
Imogene
1
İstanbulspor
1
İttihatspor
1
Moda
1
Muhafızgücü
1
Trabzonspor
6
Grand Total
110


Seneler

Şampiyonlar
Ligler
Şampiyon Takım
Ligler
Şampiyon Takım
Ligler
Şampiyon Takım
1904-05

Imogene
İstanbul Futbol Ligi
Imogene




1905-06

CadiKeuy
CadiKeuy




1906-07

CadiKeuy
CadiKeuy




1907-08

Moda
Moda




1908-09

Galatasaray
Galatasaray




1909-10

Galatasaray
Galatasaray




1910-11

Galatasaray
Galatasaray




1911-12

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1912-13


Balkan Savaşı




1913-14

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1914-15

Fenerbahçe
Fenerbahçe





Galatasaray
Galatasaray




1915-16

Galatasaray
Cuma Ligi
Galatasaray




1916-17

Altınordu İdman Yurdu
Altınordu İdman Yurdu




1917-18

Altınordu İdman Yurdu
Altınordu İdman Yurdu




1918-19


Yapılmadı




1919-20

Beşiktaş
Yarıda Kaldı
İstanbul Türk İdman Birliği Ligi
Beşiktaş


1920-21

Fenerbahçe
Fenerbahçe
Beşiktaş
Pazar Ligi
İttihatspor

Beşiktaş

İttihatspor
1921-22

Galatasaray
Galatasaray


Beşiktaş

Beşiktaş


1922-23

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1923-24

Harbiye
Türkiye Futbol Birinciliği
Harbiye




1924-25


Yapılamadı




1925-26


Yapılamadı




1926-27

Muhafızgücü
Muhafızgücü




1927-28


Yapılamadı




1928-29


Yapılamadı




1929-30


Yapılamadı




1930-31


Yapılamadı




1931-32

İstanbulspor
İstanbulspor




1932-33

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1933-34

Beşiktaş
Beşiktaş




1934-35

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1935-36


Yapılamadı




1936-37

Fenerbahçe
Yapılamadı
Milli Küme
Fenerbahçe


1937-38

Güneş
Yapılamadı
Güneş


1938-39

Galatasaray
Yapılamadı
Galatasaray


1939-40

Eskişehir Demirspor
Eskişehir Demirspor
Fenerbahçe



Fenerbahçe


1940-41

Gençlerbiriliği
Gençlerbiriliği
Beşiktaş



Beşiktaş


1941-42

Harp Okulu
Harp Okulu
Yapılmadı


1942-43

Fenerbahçe
Yapılamadı
Fenerbahçe


1943-44

Fenerbahçe
Fenerbahçe
Beşiktaş



Beşiktaş


1944-45

Harp Okulu
Harp Okulu
Fenerbahçe




Fenerbahçe


1945-46

Gençlerbirliği
Gençlerbiriliği
Fenerbahçe



Fenerbahçe


1946-47

Ankara Demirspor
Ankara Demirspor
Beşiktaş



Beşiktaş


1947-48


Yaz Olimpiyatları
Yaz Olimpiyatları


1948-49

Ankaragücü
Ankaragücü
Akdeniz Kupası


1949-50

Göztepe
Göztepe
Fenerbahçe



Fenerbahçe


1950-51

Beşiktaş
Beşiktaş




1951-52



Yapılmadı




1952-53



Yapılmadı




1953-54



Yapılmadı




1954-55



Yapılmadı




1955-56



Yapılmadı




1956-57

Beşiktaş
Federasyon
Kupası
Beşiktaş




1957-58

Beşiktaş
Beşiktaş




1958-59

Fenerbahçe
Türkiye 1.Lig / Süper Lig
Fenerbahçe




1959-60

Beşiktaş
Beşiktaş




1960-61

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1961-62

Galatasaray
Galatasaray




1962-63

Galatasaray
Galatasaray




1963-64

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1964-65

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1965-66

Beşiktaş
Beşiktaş




1966-67

Beşiktaş
Beşiktaş




1967-68

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1968-69

Galatasaray
Galatasaray




1969-70

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1970-71

Galatasaray
Galatasaray




1971-72

Galatasaray
Galatasaray




1972-73

Galatasaray
Galatasaray




1973-74

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1974-75

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1975-76

Trabzonspor
Trabzonspor




1976-77

Trabzonspor
Trabzonspor




1977-78

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1978-79

Trabzonspor
Trabzonspor




1979-80

Trabzonspor
Trabzonspor




1980-81

Trabzonspor
Trabzonspor




1981-82

Beşiktaş
Beşiktaş




1982-83

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1983-84

Trabzonspor
Trabzonspor




1984-85

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1985-86

Beşiktaş
Beşiktaş




1986-87

Galatasaray
Galatasaray




1987-88

Galatasaray
Galatasaray




1988-89

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1989-90

Beşiktaş
Beşiktaş




1990-91

Beşiktaş
Beşiktaş




1991-92

Beşiktaş
Beşiktaş




1992-93

Galatasaray
Galatasaray




1993-94

Galatasaray
Galatasaray




1994-95

Beşiktaş
Beşiktaş




1995-96

Fenerbahçe
Fenerbahçe




1996-97

Galatasaray
Galatasaray




1997-98

Galatasaray
Galatasaray




1998-99

Galatasaray
Galatasaray




1999-00

Galatasaray
Galatasaray




2000-01

Fenerbahçe
Fenerbahçe




2001-02

Galatasaray
Galatasaray




2002-03

Beşiktaş
Beşiktaş




2003-04

Fenerbahçe
Fenerbahçe




2004-05

Fenerbahçe
Fenerbahçe




2005-06

Galatasaray
Galatasaray




2006-07

Fenerbahçe
Fenerbahçe




2007-08

Galatasaray
Galatasaray




2008-09

Beşiktaş
Beşiktaş




2009-10

Bursaspor
Bursaspor




2010-11

Fenerbahçe
Fenerbahçe




2011-12

Galatasaray
Galatasaray




2012-13

Galatasaray
Galatasaray




2013-14

Fenerbahçe
Fenerbahçe




2014-15

Galatasaray
Galatasaray




2015-16

Beşiktaş
Beşiktaş




2016-17

Beşiktaş
Beşiktaş




2017-18

Galatasaray
Galatasaray





Kaynaklar:

Kadıköy’ün Kitabı - Tamer Kütükçü 

Fenerbahçe Cumhuriyeti ve Cumhurbaşkanları - Halit Deringör

Osmanlı’dan Fenerbahçe – Nihat Yalçın

Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi 1907-1957 - Dr.Rüştü Dağlaroğlu


http://www.turknostalji.com/ilk-turk-futbolcu-fuat-husnu-kayacan-ilk-turk-takimi-black-stockings-siyah-coraplilar-i-anlatiyor.html







http://fenerbahcelilerdernegi.org.tr/tarihte-bugun-fenerbahcenin-kucuk-felaketi-kusdili-lokali-yangini.html

https://www.fenerbahce.org/kurumsal/detay.asp?ContentID=7

Not. Fenerbahçe tarihi ile ilgili bilgilerinden faydalanmamı sağlayan Ali Kutay'a teşekkür ederim.

Yorumlar

  1. Tekmili bir arada güzel bir derleme olmuş. Eline, yüreğine ve kalemine sağlık...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şike Kumpasının İddianamesi

Olum Bak Git!